Sosyal medyada veya kadın ortamlarında sık sık bahsi geçen “güçlü kadın” olmak meselesini duydun mu sen de?
Güçlü bir kadın mısın? Güçlü bir kadın mıyım? Güçlü bir kadın nasıl olunur? Ya da kendi ayakları üzerinde duran kadın ya da kocasının eline bakmayan kadın ya da kimseye eyvallahı olmayan kadın nasıl olunur?
Modern Müslüman kadınların imtihanlarından birisi de ekonomik bağımsızlığını kazanma meselesi. Çalışan kadın olmak, kendi paranı kendin kazanmak, kocana muhtaç olmamak bu kadar yüceltilirken kadınlar kazananın olmadığı bir rekabete mecbur kalıyorlar. Biliyorum bazı ablaların, teyzelerin rızık endişesinden dolayı zor imtihanları olmuş/oluyor. Biliyorum ki ailede rızkı temin etmekten mesul olan kişi olarak hak hukuktan bihaber olan bir koca, eşine dünyayı zindan edebilir. Bu imtihanlara saygı duymakla beraber buradan genel geçer bir söylem üretmek mümkün müdür? Bazen bu ablalarımızın, teyzelerimizin yaşadıklarından çıkardıkları ders olarak genç kızlara önerdikleri profil “güçlü kadın” oluyor. “Aman sen kimseye muhtaç olma kızım!” ile başlayan bu tavsiyeler masum gibi duruyor ama yolun sonu tehlikeli bir yere çıkıyor. İnsanın kendi hayatını idame ettirmek istemesinde bir problem yok bence. Bazen bu isteğin altında yatan tevekkülsüz ve teslimiyetsiz ruh halinde bir problem var. Kişinin kendini yetiştirmesi ve bir mesleğinin olmasından daha doğal bir şey olamaz. Ancak dinimizde niyetler çok önemli. Allah’tan önce kendime, mesleğime, elimdeki paraya, eşimin cebindeki paraya güveniyorsam bir sıkıntı var demektir. Allah’ın içinde olmadığı bir denklemde kim herhangi bir bağlamda güvenceden veya güçten bahsedebilir ki? Gerçekten mesleğimiz veya her ay hesabımıza yatan maaşımız mıdır bize güç ve güvence veren? Bizi güçlü ve güvende hissettiren asıl kaynak nedir?
Benim için cinsiyetten bağımsız bir insanın güçlü olması ancak kişinin “özünü” tanıması ve özüne güvenmesi ile gerçekleşebilir. Böyle bir kişi kendi içine döner. Kendi içine döndüğünde orada Allah ile karşılaşır. Kişi Allah ile özel ve özgün bir ilişki inşa eder. Artık öz’ünün içine Allah da dahildir. Kişi Allah’ı tanıdıkça kendi özünü keşfeder. Özünü keşfettikçe de Allah’ı daha çok tanımak ister ve Allah’ı tanımanın başka yollarını arar. Bütün bunlar kişinin Allah’a olan muhabbetini ve bağlılığını artırır. Kişi Allah’ı tanıdıkça ve O’nu her gün daha çok sevdikçe asıl gücün O’na ait olduğunu daha iyi idrak eder. Allah’ı tanıdıkça kendi acziyetinin daha çok farkına varır ve bunu önce Allah’a ve sonra kendine karşı itiraf etmekten çekinmez. Kul aciz olduğunu bildiğinde, her aciz hissettiğinde asıl güç sahibi olan Allah’a başvurur. Allah’a dua eder, O’ndan ister, elinden geleni yaptıktan sonra O’na bırakır, O’na dayanır, O’na güvenir, kimse olmasa bile O’nla beraber yalnız olmadığını bilir, O’na sığınır, hayır ve şerrin O’ndan geldiğini bilir. O’ndaki güce iman eder. Asıl gücün ve tek güvence kaynağının O olduğunu bilir. Peki şimdi, sizce güçlü kadın kimdir?
Modern hayatta güç ve güvence veren asıl kaynak deyince belki de aklımıza gelen ilk şey para oluyor. Bu zamanın putlarından belki de en önemlisi para olabilir. Paranın, hayatı idame ettirmek için bir vesile olması sebebiyle kıymeti vardır ancak bu kıymet haddini aştığında para, içimizdeki başka boşlukları doldurmaya başlar. Bu boşluklar tevekkül, teslimiyet, Allah’a güven olabilir. Allah Rezzak’tır. Rızkı veren/temin edendir. Hadis-i şerifte de geçtiği gibi Allah her insana hakkında takdir ettiği rızkı mutlaka verecektir. Bu rızkın aracısı bazen bir eş olabilir, bazen bir iş olabilir, bazen tanımadığımız birisi bile olabilir. Hepsi birer vesiledir. Kişi rızkın asıl kaynağının Allah olduğunu bilirse aracı kişilere gereğinden fazla minnet etmez ve bunun altında ezilmez. Çünkü bilir ki hepsi birer memurdur. Veya kişi kendi parasını kendisi kazanıyorsa da zaten ona ait olan rızkı kazandığının farkında olduğu için kendini bir rızık kazanma aracı olarak da abartmaz. Rızkı Allah’a bağladığımızda, sadece O’na güvendiğimizde, O’ndan istediğimizde, maddi ve manevi her sıkıntımızda ilk önce O’na koştuğumuzda, kendi gayretimiz de dahil olmak üzere diğer herkesin ve her şeyin birer vesile olduğunu bildiğimizde asıl gücün O’ndan geldiğini hissederiz. Bu his bizi gerçekten çok güçlü bir kadın yapar.
Zeynep
Bundan bir yıl öncesine kadar hayatımdaki tek gayem “kocasının eline bakmayan” , “kendi ayakları üzerinde duran” bir “güçlü kadın” olmaktı. Hanım akrabalarımın, annemin yıllardır bana öğütlediği gibi okuyup kimseye muhtaç olmayacaktım, kocamın eline bakmayacaktım. Çok çalışmalıydım, çok başarılı olmalıydım, sadece bunun için. Ötesi yok. Her ne kadar çevremdeki insanlar, büyüklerim ya da nadir de olsa ailem insanın dünyadaki asıl amacını hatırlatsa da bu dünyevi amaç o denli kuvvetli idi ki her şeyin ve herkesin ötesine geçmişti. Hiçbir şey duymuyor, görmüyordum. Tüm hayatımı “güçlü kadın” olabilmek üzere kurgulamıştım. Üniversite sınavı hazırlığı, sonrasında üniversite boyunca her yerden sertifikalar edinme çabalarım, her yazımı stajlarla geçirişim… her şey üniversiteden mezun olur olmaz iş bulup babama, sonra da gelecekteki kocama muhtaç olmamaktı. Gel gelelim ki olmadı. Birçok arkadaşıma göre daha iyi bir ortalama ve güçlü bir özgeçmişe sahip olsam da iş bulamadım. İyi ki de bulamadım. Allah bu musibeti gözlerimi açmama vesile kıldı. Mezun olur olmaz stres düzeyim fevkalade arttı. Gördüğüm her iş ilanına başvuruyordum, dönüş olmayınca çok sinirleniyordum. İşe giren arkadaşlarım için sevinemiyordum, çünkü ben yıllardır tek bir amaç için deli gibi çalışıyordum. Hiçkimse benim kadar haketmiyordu iyi bir işe sahip olmayı. Onların benim kadar iyi cvleri yoktu. Haketmiyorlardı. Adeta haşa Allah’ın adaletini sorgular olmuştum. Nasip, rızık bu kavramlar kaybolmuştu bu amaç için çalışırken. Halbuki 5 vakit namaz kılan, kendimce dindar biriydim(!) Bu imtihan uzun sürdü, çok yoğun bir stres altındaydım, neredeyse her gün ağlıyordum. Tevekkül etmek istiyordum ama içimde bir şeyler tevekkül etmeme engel oluyordu. Ya sonsuza kadar iş bulamazsam? Ben de mi kocamın eline bakacağım? Ben de mi birilerine muhtaç olacağım? Bu sorular etrafında oluşan sonsuz kaygılar beni öyle ele geçirmişti ki. Sağlıklı düşünemiyor, ders çalışamıyor, hiçbir şey yapamıyordum. Bu süreçte “güçlü bir kadın” değil aciz bir zerre olduğumu farkettim. Ne kadar çabalasam da olmuyordu. Çünkü O’nun bana vermek istediği bir ders vardı. Hamdolsun. Ben maalesef ki aslında 20 yılı aşkın süredir gerçek bir Müslüman değilmişim, uzun bir gaflet hayatındaymışım. Bu musibet sonrası O’na yalvarışım beni İslam’a kavuşturdu. Ve artık aklımdan şu ayet hiç çıkmıyor: “Onlar, plan yaptılar. Allah da plan yaptı. Allah, en iyi plan yapandır.” Hamdolsun O’nun planına!
Bu yazı vesilesiyle benim için bu zor ama sonu anlamlı biten süreci hatırladım. Yazınızın -diğer yazılarınızda olduğu gibi- kanayan bir yaramıza değindiğini söylemek isterim. Ne yazık ki muhafazakar aileler müthiş bir rızık kaygısıyla çocuklarını yetiştiriyor, özellikle kız çocukları hayatın asıl amacından uzaklaştırılıp sadece kendini kurtarmayı amaçlayan bir yaşama mahkum ediliyor. Sonrasında yarattığı psikolojik rahatsızlıklar, Allah’la kurulan bağda yanlışlıklar.. türlü türlü sorunlar ortaya çıkıyor. Dilerim ki yazınız farkında olmadan bunu yapan ailelere, annelere, teyzelere ulaşır. Allah razı olsun. Bu güzel yazı için teşekkür ederiz.
Keşke sadece ‘kendini’ deseler. Birçoğumuz yıllarca ‘oku da bizi kurtar’larla büyümedi mi? Böyle büyüyen ve dersleri iyi olan bir çocuk olarak şu an kıvranıyorum resmen. Ya işim olmazsa, ya onca emek boşuna giderse diye kendimi inanılmaz yoruyorum. Tek düşündüğüm şey para olmuş ve kopamıyorum bile bundan. Eminim bunun sebebi sadece ben değilimdir; kurtarmam gereken bir anneannem, dayım, amcam vs var sonuçta değil mi? Üstelik aynı sözler şimdi de kardeşime sarfediliyor… Kendi istediğimi değil, en çok para getireni düşünür olmuşum. Yorucu gerçekten.