Tesettür Yazıları-1
Hayal kurarken sadece gözlerimi kapatmak yetmez bana. O hayali yaşamam lazım. Konuşmam, mimiklerimi kullanmam ve bunları defalarca ayna karşısında yapmam lazım. Karşımdaki kişilere rol biçmem, onların yanıtlarına göre senaryo çizmem gerekir. İşimi en çok kolaylaştıransa ayna karşısında denemek olur. Kendimi gördükçe hayalim gerçek olurmuş gibi olur çünkü.
Meğer ayna karşısını bu kadar çekici yapan kendimi görmekten başka bir sebep daha varmış. Ayna nöronlar.
“Ayna nöronlar, gözlemlenen ve yürütülen eylemleri eşleştirme, hem “kendi eylemlerini” hem de “başkalarının eylemlerini” kodlama kapasitesine sahip nöronlardır.” şeklinde açıklanıyor literatürde. Aslına bakılırsa bilim dünyası için en büyük keşiflerden biri olduğu da söyleniyor. İnsanı anlama, davranışlarını anlamlandırma, suça ve cezaya bakış açısı, toplumsal olayların bireysel bazdaki etkileri gibi birçok başlığı yakından ilgilendiriyor.
Önemli, çünkü biz insanlar tek başımıza hayatta kalamıyoruz. Yalnızlığı ne kadar seversek sevelim o yalnızlığı bile anlatacak birilerine ihtiyaç duyuyoruz. Benimle benzer deneyimleri yaşayan birileri var mı acaba dışarıda diyoruz. Kiminle ortak geçmişe sahibim acaba diyoruz. Dernekler, vakıflar kuruyoruz. Şu an temel ihtiyaçlarımızdan olan internete bile network yani ağ diyoruz.
Aidiyet hissi en güçlü hissimiz çünkü. Benzer düşündüğümüz insanlarla beraber olmak istiyoruz. Kendimizi güvende, değerli ve merak edilen biri olarak hissetmek en temel yaşam motivasyonlarımızdan. Peki nerelere ait olduğumuzu düşünüyoruz?
Ayna nöronların bir başka tanımına göre ise, sinirbilimci Ramachandran tarafından yapılan, dünyayı “karşımızdaki kişinin bakış açısından” görmeyi sağlayan bir ağın parçasıdır. Yani gördüğümü algılama şeklim gerçekten bana mı ait yoksa takip ettiğim, ait olmak istediğim, peşinde olduğum başka başka dünyalara mı?
Bakara Suresine adı verilen olayı dinledim yakın zamanda. İsrailoğulları, zulmeden bir Firavun’dan kurtulmuşlardı fiziksel olarak. Eşyanın kanunu bile değişmiş, nehir ikiye ayrılmıştı onların özgürlüğü için.
Ancak, bedeninizin güvende ve özgür olması ile aklınızınki aynı şey değildi. Dile kolay 400 yıl kölelik statüsündelerdi. Düşünme biçimleri, konuşmaları, yeme alışkanlıkları, uykuları… Hayatlarını sürdürürkenki tüm rutinleri buna göre dizayn edilmişti. Başka yaşamları bilmiyorlar, en yakın olanlara şahitlik ediyorlardı sadece. Kime?
Antik Mısır zamanının en önde gelen medeniyetlerinden olmuştu binlerce yıl boyunca. Kültürleri, giyimleri, sanatları bugün bile bir çok bilim dalında araştırılmaya devam ediliyor. Perslerle, Yunanlılarla, Romalılarla ciddi etkileşim halinde olmuşlar, görkemli yapılarıyla bulundukları coğrafyaya uzun süre hükmetmişlerdi.
İşte böylesi büyük bir etki altında geçirilen yıllarda onların değer verdiği değerli, kutsal saydıkları kutsaldı. Ama artık farklı bir aidiyet söz konusuydu. Kendilerine ait, tutarlı bir hayat yaşamaları gerekiyordu. Yani Mevlana’nın deyişiyle ya oldukları gibi görünecek ya da göründükleri gibi olacaklardı. Hangisini seçeceklerdi? Hz. Musa Firavuna ayırdığı zamandan çok daha fazlasını işte bu tutarlı hayatın kurulması için harcamıştı.
Her ne kadar 1956 yılında literatüre girmiş olsa da parasosyal etkileşimin ilk örnekleriydi diyebilirim. Elimizde olmadan, tek taraflı bir etkileşimle kurulan bağa verilen bu ad, İsrailoğullarının birçoğunun muzdarip olduğu bir konuydu bu hikayeye göre.
Bakara Suresinin 67 ila 73. ayetlerinde geçen hikayede sahnenin başrolünde bir cinayet var. Bir genç, parası için akrabasını öldürerek suçu gizliyor. Bu cinayet o kadar büyük karmaşaya yol açıyor ki halktan insanlar Hz. Musa’ya gelerek bu işi çözmesini istiyorlar. Ayette kurban edilmesi için bir inekten bahsedilince “Bizimle alay mı ediyorsun?” diyorlar Hz Musa’ya. Çok sevdiğimiz bir şeyden ya da birinden bahsedilen en ufak bir olumsuzluk bizi savunmaya iter çünkü. Korumak isteriz, dışardan bir dokunuş gelmesin diye.
Bakıyorlar ki durum ciddi, inek hakkında detaylar sormaya başlıyorlar. Ayetlerin ise cevapları hiç gecikmiyor. Başta herhangi bir inek olan konu şu an sapsarı, üzerinde leke olmayan, en verimli zamanında olan bir ineğe dönüşüyor geçiştirmeye çalışmaları yüzünden. İçlerindeki inek sevgisi Mısır’dan geliyor çünkü. Antik Mısırlılar ineklere bereket tanrısı olarak kutsallık atfettiklerinden, hiyerogliflere çizip sergilediklerinden İsrailoğulları için de bu konu kutsal bir hale gelmişti.
İşte bu nedenle ısrar var ayetlerde. Neredeyse yapmayacaksınız biliyorum ama yapmanız lazım. İçinizde size ait olmayan o kutsallığı silin. Olduğunuz gibi görünmeniz için olduğunuz halinizi hatırlamanız lazım. Başkalarının törenlerine, günlerine ihtiyacınız yok. Bakıldığında özgün olacak insanlar haline gelmeniz, özgür olmanız çok daha önemli.
Bu ayetleri düşünürken bir kişiden değil de bir topluluktan bahsediliyor olması etkiledi beni. Kalabalık bir grup gelip konuşuyor bu konuları. İçlerinde belki fikir değiştirenler de oldu bilemiyoruz ama hep bir ağızdan konuşuyor gibi olduklarından dile getiremediler belki.
Böyle hissettiğim zamanları düşünüyorum. Uyum sağlamak, dışlanmamak, bir bütünün parçası olmak için çabaladığım anları. Rahatsız da etse farklı düşünmeye çabalamak için bulmaya çalıştığım motivasyonları. Sonra, ben değiştikçe değişen çevremi. Çünkü ne diyordu ayette “Sizin kendiniz hakkınızdaki hükmünüz değişmedikçe benim sizin üzerinizdeki hükmüm değişmeyecek”. İçinde olduğum, ya da uzaktan izlediğim her topluluk önem arz ediyor çünkü.
Beyin Cerrahı Türker Kılıç yaşamdaşlığı anlattığı videosunda önemli olanın nöronlar değil nöronlar arasındaki ilişki olduğunu söylüyor. Nasıl yani? İlişkideki özneler ilişkinin kendisi içinde değişebilir yani. O nedenle bir çocuğu bir köy büyütür. O nedenle gül bahçesinde gül kokarsın.
Mevlana’nın sözüne dönecek olursak, zor olan olduğun gibi görünmekte, biliyorum. Yaşadım, yaşıyorum. Çünkü oldum diyemediğin bir yolculuğun içindesin ve ne olduğunu her an yeniden tanımlıyorsun. Ama göründüğün gibi olmanın tehlikesini hayal kurarken ayna karşısında değil, yaşamın tam ortasında, bazen ağzından çıkanlara senin bile inanmadığın ortamlarda, benim ne işim var burada dediğin anlarda yaşadıktan sonra her an kendime ait bir olduğum gibi görünme tanımı yapmayı tercih ederim.
O halde bu kez ayna karşısına hayal kurmaya değil de gerçekleri olabildiğince görmek için geçerek dış görünüşümden başlayayım mı? Şu an giyindiğim gibi giyinmeyi hangi düşüncelerime borçluyum? Ait olduğum, kalben yakın olduğumu söylediğim hisse/yere benziyor mu? Kurallarını ben mi koydum? Tam anlamıyla hakim miyim modelinin kararına? Hayatımın geri kalanıyla tutarlı mı?
En önemlisi, bu giyim için sorumluluk aldım mı ki içinde yeterince özgür hissedeyim?
Devam edeceğim… Soru sormak ait olduğuma götürecek çünkü beni.
Kevser Çelik
KAYNAKÇA
TedxReset Türker Kılıç Yaşamdaşlık-Yeni Kültür
https://bayyinahtv.com/topics/1/categories/1/series/20
https://kuran.diyanet.gov.tr/tefsir/Bakara-suresi/74/67-73-ayet-tefsiri
Yorum yok! İlk sen ol.