Umreyi bitirsek de Türkiye’deki evimize dönünceye kadar başörtüsünü çıkarmamıştım ve içime sinmeyen bir şeyi sırf zorunluluktan yapmak beni çok rahatsız etmişti. Eve girdiğimde ilk işim “Oh beee, kurtuluyorum!” diyerek başörtüsünü bir kenara atmak olmuştu.
Rahman ve Râhim olan Rabbimiz’in adıyla…
İsmim Süreyha. Allah’ı seviyorum ve Peygamber Efendimiz (sallallahu aleyhi vesellem)’in ahlakını yaşamak için çabalayıp didiniyorum. Cenâb-ı Hakk’ın bize duyduğu sevgiyi ve merhameti her an hissedebilmek için hepimize dua ediyorum.
Tesettüre girme kararımı nasıl aldığımı paylaşmak istiyorum sizlerle. Öncelikle, hayatıma dair kısaca bilgi paylaşmama müsaade edin:
1990 yılında Kütahya’da doğdum, dindar bir ailede yetiştim. Hamd olsun, kitaplarla dolu bir evde büyüdüğüm güzel bir çocukluk geçirdim. Küçüklüğümde babamın öğretmen arkadaşlarıyla yaptığı Mesnevî okumalarında hep uyuyakalsam da o güzel muhabbetlerin tesiri ruhuma sinmiştir, eminim. Annemin güzel yüreği ve babamın bilge karakteriyle hamurum yoğruldu, elhamdülillah.
8 yaşıma girdiğimde babaannem bana, “Süreyha, sen artık büyüdün, namaza başlaman güzel olur,” diyerek küçük bir seccade ve bir namaz örtüsü hediye etti. Sorumluluk sahibi biri olduğum için bunu çok ciddiye aldım ve namaza başladım. Elbette ilkokula giden bir çocuk olarak bir hayli değişik kılıyordum namazımı. Arkadaşlarım bizim evde sevdiğim bir çizgi filmi izlerken ben namaza duruyordum; ama kafamı arkaya çevirip televizyona bakmaktan alıkoyamıyordum kendimi. Ya da sokakta ip atlarken tüm arkadaşlarımı susturup “Biraz sessiz olur musunuz? Aklımdan namaz kılacağım şimdi,” diyor, eve gitmeyip dışarıda zihnim aracılığıyla namaz kılıyordum. Ya da bildiğim sınırlı sayıdaki sureleri okumaktan sıkılıp Allah’tan istediklerimi sıralayıp da kılıyordum namazımı, sure okumadan. Kışın soğuk suya temas etmemek için duvara ellerimi sürterek teyemmüm alıp kılıyordum namazımı. Ne kadar ilginç şekillere bürünürse bürünsün yaptıklarım namazımı kılmayı hep sürdürdüm. Zira Allah’ı hep sevdim ve O’nunla buluşmak olarak gördüğüm namazı da sevdim.
Dedem ve babaannem de dindar insanlardı. Babaannem vaize olmam için her zaman dua ederdi. O zamanlar 28 Şubat sürecinden ötürü başörtülüler büyük sıkıntılar yaşıyordu ve benim için başımı örtmek okuyamamak demekti. Ailem eğitim yönünden ilerlemem için tüm desteği veriyordu ve başörtüsü konusunda kararı bana bırakmışlardı
Namaz konusunda hassasiyetimi sürdürsem de tesettüre hep mesafeli oldum. Öte yandan büyüklerimin beni tesettürlü görmek istemeleri de beni hep düşündürüyordu.
Üniversitedeyken kazandığım bursu biriktirip Umre’ye gitmeye karar verdim, babaannemle dedem de bana eşlik edeceklerdi ve Umre’de beni tesettürlü görecekleri için mutluydum. Çok güzel bir Umre nasip olmuştu; ancak 2011 yılında yaptığım bu ilk Umre’min bende tesiri biraz farklıydı. Umre boyunca tesettürlü gezerken aynaya baktığımda başörtülüyken kendime yabancı olduğumu hissettim, kendim gibi hissedemedim. “Özür dilerim Rabbim, ben şu an için başörtüsü kullanmamaya karar veriyorum,” dedim Allah’a seslenerek. Umreyi bitirsek de Türkiye’deki evimize dönünceye kadar başörtüsünü çıkarmamıştım ve içime sinmeyen bir şeyi sırf zorunluluktan yapmak beni çok rahatsız etmişti. Eve girdiğimde ilk işim “Oh beee, kurtuluyorum!” diyerek başörtüsünü bir kenara atmak olmuştu.
Üniversiteyi İstanbul’da okudum, bir gün Kanadalı bir arkadaşı gezdirmek için üniversiteden çok yakın bir arkadaşımla buluştum. Erasmus serüvenimde Avrupa’yı gezmede bana eşlik eden, birlikte namaza durduğumuz arkadaşımın kapandığını görünce çok şaşırmış ve açıkçası biraz da üzülmüştüm. Kapanmayı hiç düşünmüyordum ve çok sevdiğim birinin benden görünüş olarak artık farklı olması beni mutlu etmemişti. Nereden bilebilirdim ki kendimin de birkaç ay sonra tesettüre kavuşma kararı alacağımı?
İlk Umre`min ardından 3 yıl geçmişti. 16 Ağustos günü sevdiğim bir büyüğümü ziyaret edip onun Umre anılarını dinlemiştim. Kendisi Umre’de kullanmak üzere özel olarak hazırladığı başörtülerini gösteriyordu, bense başörtüsü kullanmaya sıcak bakamayan biri olarak onun bu heyecanının anlayamıyordum. Aynı gün, öğleden sonra bir camide namaz kılarken kollarımı kapatabileceğim ve pantolonumun üstüne giyebileceğim bir etek bulamamıştım. İçime sinmeyen bir giyimle namazımı eda etmiştim. İçimi büyük bir huzursuzluk kaplamıştı. Namaz kılarken tesettüre uygun, başka giysiler giyerken, namaz sonrasında onları çıkarıp bir kenara bırakıyordum. Bu durumdan ötürü Allah’ın karşısında kendimi samimiyetsiz hissettim. Üsküdar’ın bayırlarını tırmanarak eve doğru yol alırken müthiş bir ağrı girdi başıma. Nedense aklıma rahmetli Ayşe Şasa’nın çok severek okuduğum kitabı “Bir Ruh Macerası” gelmişti. Sanki onun çektiği sancıları çekiyordum ve ellerimi başıma götürüyordum acıyı bir nebze olsun dindirmek umuduyla. Ardından birdenbire aklıma Ümit Meriç’in kapanma hikâyesi geldi. O da 17 Ağustos 1999 depreminde bu kutlu kararı almıştı. “İçimdeki Cennete Yolculuk” adlı eserinden öyle etkilenmiştim ki kesinlikle benim de ileride bir gün kapanacağımı anlamıştım.
O an fark ettim ki ertesi gün 17 Ağustos 2014 olacaktı tarih ve tesettüre girmek için harika bir tevafuktu, Tıpkı Ümit Meriç gibi ben de kararımı vermiştim, artık başörtülü olacaktım. Eğer bu kararı onaylıyorsa, Allah’tan o gece bana güzel bir rüya göstermesini niyaz ettim. Gerçekten de güzel bir rüya gördüm ve o sabah Şakirin Camii’ne giderken başörtümle gittim. Çok heyecanlıydım, artık başörtülüydüm, her ne kadar seher vakti kimse bunu henüz görmese de…
Bir tanıdığımızın düğününe gitmek için ailem de o gece İstanbul’a gelmişti. Kız kardeşim uyandığında ona aldığım kararı söyledim. Gözleri fal taşı gibi açıldı, çok şaşırmıştı. Düğüne gitmek için hazırlanıyorduk ve ben ne giyeceğimi bilemiyordum. Ani bir karar aldığım için ne bir başörtüm ne de bonem vardı. İlk Umre’mde giydiğim beyaz tuniği giyecektim. Annem, şalımı ütülediğimi görüp bu sıcak yaz gününde o şalı ne yapacağımı sordu. “Annecim babacım, kızınızın size bir haberi var, artık kapanıyorum!” diyerek müjdeli haberi verdim. İkisi de çok şaşırmıştı, babam sevinerek beni kucakladı. Annem emin olup olmadığımı sordu , bütün sevincine rağmen biraz endişeliydi. Emin olduğumu duyduklarında çok mutlulardı.
“Ya olduğun gibi görün, ya göründüğün gibi ol,” der Hz. Mevlânâ, başörtümün buna vesile olmasını istedim. Her an Allah’ın huzurunda olduğumun bilincini başörtümün bana hatırlatmasını arzuladım. Bu yüzden örtündüm. Rabbim mübârek eyler inşallah.
Başörtüsü güzel bir sorumluluk da getiriyor. Uluslararası bir etkinliğe katıldığımda, insanların öncelikle beni Müslüman kimliğimle tanımaları sevindirici. Zira Süreyha bir gün ayrılacak bu yeryüzünden; ancak Allah’tır bâkî olan ve kimliğimi fani varlığıma değil de, O’na dayanarak şekillendirmek benim için büyük bir onur.
Tesettür insanı güzelleştiriyor da. Bu kâinatta güzel olan her şey O’nun yansımasıdır, güzelliğin kaynağı Allah’tır. Bunun farkında olduğunuzda, siretiniz ve ruhunuz daha zarif bir hâl alıyor, daha bir güzelleşiyor. Rabbimin sevgisinin tezahürü vesilesiyle, O’nun adını güzel yaşatanlardan olabilmek duasıyla…
Sevgili okur, vakit ayırıp da hikâyemizi okuduğun için teşekkür ederim.
Her iki cihanda da sonsuz huzur ve mutluluğu nasip edecek kararlar almanızı dilerim.
Âlemlerin Rabbi’ne hamd-ü senâlar olsun.
Süreyha
Photo by Lukas Souza on Unsplash
Yorum yok! İlk sen ol.