“Çok okudum; ‘doğa ana’ya bel bağladım bazen, bazen komünist oldum. Yok. Hiçbiri göğsümde duran taşı kaldırıp atamıyor. Daha çok taş diziyor.”
Tüm yılın en kıymetli zamanlarında, Ramazan ayının son on gününde, en kıymetli saatleri tefekkür içerisinde geçirebilmenin şükrünü nasıl eda edeceğimi düşünüyorum. O kadar hızlı bir zamandayız ki, her şey ve herkes hızla tükeniyor; tükenmeyi maharet sayıyor. Tüketim çağında şükreden, şükredebilen bir kul olmanın bu çağın devrimi olduğunu biliyorum. Bilinçli bir öfkeye bürünebilmenin, savunduğu Hak bir davanın peşinden gidebilmenin en büyük şükrü gerektirdiğini de. Bu yolda yürümeye karar verdiğim zaman Rabbimin göğsümü böylesine genişleteceğini hiç bilmiyordum. Bir insana verilebilecek en büyük nimetin dört duvar arasında Rabbiyle kalabilmesi olacağını hiç tahayyül etmemiştim.
Her şey 1 Mart 2019 Cuma günü başladı. İşten dönüyordum. Akşam olmuştu, her yer karanlıktı. Sakinliğiyle meşhur sokakları seçiyordum. Beni zinde tutması için dinlediğim şarkılar artık kulağımı acıtıyordu. Telefonumu kapattım, çiseleyen yağmuru dinledim. Derdim büyüktü. Yolumu bilmiyordum.
Tüm insanların bir şey aradığı söylenir. İnsan, arayandır. Aramakla bulunmaz ama bulanlar arayanlardır. Bazıları bu aranılan nesnenin sevgi olduğunu söyler. Bazıları para. Bazıları başarı. Bazıları basit bir hayatın bu sırra sahip olduğunu zanneder. Küçüklüğümden beri biliyordum ki, bunların hiçbiri beni tatmin edenler değil. Çok okudum; “doğa ana”ya bel bağladım bazen, bazen komünist oldum. Yok. Hiçbiri göğsümde duran taşı kaldırıp atamıyor. Daha çok taş diziyor.
İşte yine bu bunaltıların içindeydim. Otobüse binmedim, eve kadar yürüdüm. Yürürken sırf göğü seyrettim, işlediğim günahları düşündüm. Sıra sıra. Ayetleri düşündüm. Rabbim öyle bir ayeti içime işledi ki o sıra, etkisi hiç silinmedi. Zümer Sûresi 53. Ayet:
“De ki; Ey kendi nefisleri aleyhine haddi aşan kullarım! Allah’ın rahmetinden ümit kesmeyin. Çünkü Allah bütün günahları bağışlar. Şüphesiz ki o, çok bağışlayan, çok esirgeyendir.”
Tüm mucizeler teker teker aklıma geldi, İslam öyle güzel parıldadı ki o an. Gökteki yıldızların sönüp kaldığını gördüm. “Allah’ım!” dedim. “Ben kendi aleyhimde haddimi öyle aştım ki. Öyle yanlışlara saptım ki. Ne umuyordum? Neyin derdindeydim de Senden böylesine uzaktım? Neyi kazanmak istiyordum? Senden ayrıyken nasıl bir mutluluk hayal ediyordum? Sen benimleyken ben neredeydim, kimlerleydim? Allah’ım! Ben Sana yaklaşmayı bilmiyorum. Sana nasıl yaklaşacağımı bilmiyorum. Nefsim beni ele geçiriyor, yeniliyorum. Senin katında yenilgilerimle biliniyorum.
Ey Rabbim! Eğer Senin yardımın olmazsa tüm dünya benim destekçim olsa bir adım dahi atamam. Eğer Senin yardımın benimle olursa tüm dünya karşıma geçse asla yenilmem. Benim hayatımı düzenle! Beni Sana yakın kıl! Beni hidayetlerine vesile kıl! Kalbimi ve ayaklarımı yolunda sabit kıl! Ben özümü sana teslim etmek istiyorum, yalnızca Sana kavuşmayı diliyorum. Bana kolay kıl!”
Eve gider gitmez uyudum. Günler kendi halinde akıp gitti. 4 Mart Pazartesi günü kendime bir yol çizdim. Güneş nasıl her sabah amacına uygun doğuyorsa, yağmur nasıl tayin edilen zamanda amacına uygun yağıyorsa, yediğim yiyecekler nasıl amacına uygun hazırlanıyorsa ben de amacıma uygun yaşayacaktım. Yalnızca Rabbime kul olarak.
Tüm kitaplarımı bir kenara ittim. Önce tedavi olmam gerekiyordu, gönlümü Rabbimin nuruyla yıkamam gerekiyordu. Yine de kaçılacak bir kitap olduğunu düşündüm. Ruhumun ancak ona kaçtığında dinginleşeceği bir kitap. Ondan uzak kalındığı için insanların birbirlerini anlayamadığı bir kitap. Seneler geçse de hep yepyeni kalacak bir kitap. İlk kez bir melekten işitilen ve bir melekle yeryüzüne inen bir kitap.
Allah’ın Resulü ve Allah’ın dostlarıyla buluştum sonra her teheccüd vakti. Allah’ın Resulünün hayatı gibi bir rol model varken insan yaşamaya hiç zorlanmamalı. Hayatın her dakikası için bir sünnet mevcutken kimse ahlakı Kur’an olan bir insandan uzakta yaşamaya çalışmamalı. Her alışkanlığımızı ibadete çevirebilme imkânı varken işleri zorlaştırmamalı.
Namazlarıma özen gösterdim. Namaz, kötülükten ve tüm çirkinliklerden alıkoyduğunu iliklerime kadar hissettim. Namazdayken Rabbime en yakın anımda olduğumu, bu yüzden o En Güzelin (sav) namaza gözümün nuru dediğini öğrendim.
Tesettürüme çekidüzen verdim. Nefsim dikkat çekmeye bu kadar düşkünken, insanların hakkımdaki fikirleri hayat çizgimi belirleyecek kadar aklımı işgal ederken herkese ve her şeye rest çekmenin huzurunu tesettürde buldum. Tesettür imanı öyle güzel öğretiyor ki. Yolda öylece yürürken, yemekhanede tabağımı alırken, kantinde kahvemi içerken öyle kutsal öyle yüce bir fikri temsil ediyorum ki. Tek kelime etmeye gerek kalmadan sırf tesettürümle hidayet bulduğunu söyleyen insanlar tanıdım. Tesettürüm hayatımı öyle rayına koydu ki faydasız tüm arkadaşlarımdan uzaklaştım. Özgürleştim. Özgürlüğün Rabbime kul olmaktan ibaret olduğunu soludum günlerce. İmanın; kişiyi benliğinden ve sosyal çevresinin sınırlarından nasıl kurtardığına şahit oldum.
Elhamdülillah.
Rabbimize kul olurken öyle büyük bir huzura sahip oluyoruz ki, yaşamayan nereden bilebilir? Biz Müslümanlar olarak, teslim olanlarız. Her şeyin Sahibine. Yaratıcısına. Tüm olasılıkları Yaratan, Yaratacak olana. Rızkımızı verene. Bizi yedirene, giydirene, içirene. Hastalandığımızda bize şifa verene.
Siz, sen, ben, biz; kainat Sahibinin biricik, özel, has muhatabıyız. Bu gerçeğin farkında olarak kulluk görevimizi en güzel şekilde ifa edebilmek duasıyla…
Vesselam.
Didar
Görsel: https://pin.it/5YkkOmm
Tesettür yorumunda resmen kendimi buldum. O ilk tesettüre girdiğimde tattığım özgürlük ondan sonraki tüm hayatıma sirayet etmiş gibiydi. Çok güzel bir yazı. Elinize ve yüreğinize sağlık
Çok etkilendim, tebrik ederim..
O kadar güzel bir yazı ki… Beni kendime getirdi gerçekten, teşekkürler…