“Babam beni böyle görse eve sokmaz” diyordum çünkü o da öyle diyordu. Altı yedi ay kadar babam beni hiç dışarıda görmedi, gördüğünde de elhamdülillah hiçbir şey söylemedi. Bunu atlatmıştım ancak başörtülülüğün bile göze battığı okuduğum şehirde, bu şekilde sokakta dolaşmak pek kolay olmadı.
Çok dindar bir ailede büyümedim ancak ergenliğe girdiğimde kapanmam gerektiğini biliyordum. Öyle de oldu; ortaokulun son sınıfında kapandım ama başörtünün pek de bilincinde değildim, olması gerektiği için olmuştu. Herkes bu yaşta kapandığım için laf söylüyordu ve benim onlara verebilecek sağlam cevaplarım yoktu. Etrafımda din ve diyanet ile alakalı konuları çok fazla duyamadığım için elimden geldiğince sohbetlere gitmeye, kitap okumaya çalışıyordum ama yeterli olmuyordu.
Liseye geçtiğimde, başkaları tarafından en kolay meslek sahibi olabileceğim bir okul seçildi ve ben ticaret lisesine yazdırıldım. Orada muhasebeyi seçecektim çünkü muhasebeci olursam başörtülü çalışabilirdim ve çalıştığım yerde namaz kılabilirdim. Okula yazılırken bunu düşündüğüm için itiraz etmedim. Lise üçe geçtiğim yaz, kuzenimle beraber bir hafta Kur’an kursuna gittim. Kursun bitiş zamanına denk gelmişiz. Buna rağmen kurstaki hoca -sağ olsun- benimle çok ilgilendi. Helaller, haramlar ve islamı nasıl yaşamamız gerektiği hakkında ne sorduysam hepsini cevapladı. Düşüncelerim rayına oturmaya başlamıştı. Okulun ortamı da iyi sayılmazdı zaten başörtülü okuyamıyordum. Üniversitede de bu şekilde olmak istemedim. “Lise bittikten sonra okumam olur biter.” diyordum ama lise son sınıfta dershaneye yazdırıldım.
Devamsızlık yaptığımda aileme mesaj gideceği için dershanedeki bütün derslere gidiyordum ancak ne ders dinliyordum ne de evde ders çalışıyordum. Liseden sonra sınavsız yüksekokula geçiş hakkımız vardı. Ailem üniversiteyi kazanamazsam yüsekokula gideceğimi düşünüyorlardı. Ben de madem okuyacağım en azından ilahiyat okurum diyerek son iki ay sınava hazırlandım. Şehir dışındaydı ama elhamdülillah kazandım. Şehir dışı olduğu için babam üniversiteye gitmemi istemedi, zor da olsa bir şekilde onu ikna ettik ve ben okula başladım. Okulun ikinci döneminde ferace giyip siyah başörtü örtmeye başladım. “Babam beni böyle görse eve sokmaz” diyordum çünkü o da öyle diyordu. Altı yedi ay kadar babam beni hiç dışarıda görmedi, gördüğünde de elhamdülillah hiçbir şey söylemedi. Bunu atlatmıştım ancak başörtülülüğün bile göze battığı okuduğum şehirde, bu şekilde sokakta dolaşmak pek kolay olmadı.
İnsanların kalbimi kırdıkları, sabrımı taşırdıkları çok zaman oldu ama babamı zor ikna edip okula geldiğim için bir şey de diyemiyordum. Kapalıların gerici, özgürlükten yoksun olduğunu söyleyen bu sözde saygılı insanların bana böyle davranmalarına anlam veremiyordum. Çünkü sadece yolda yürüdüğüm için tükürenler oldu, “Allah sizi kahretsin” diyenler oldu, “Çocuklar öcüden korkar azıcık kenardan git” diyenler oldu, “Akılsızsın” diyenler oldu. Bunun gibi daha pek çok şey söyleyenler oldu. Ama bunların hiçbiri beni yıldırmadı veya başörtümü çıkartmayı düşündürtmedi çünkü kendilerini özgür, yaşamayı bilen, saygılı insanlar olarak addeden kişilerin bu kavramlardan haberlerinin olmadığı çok açıktı. Ben ne yaptığımı, ne için yaptığımı artık çok iyi biliyordum. Allah’ın rızasını kazanmak yolunda bunların hiçbirinin önemi yoktu. Bunları şimdi böyle anlatıyorum ama ilk zamanlar laf söylediklerinde ağlaya ağlaya eve gittiğim zamanlar oldu, insan bir anda kabullenemiyor dışlanmayı. Kaçmak, yargılamak, ötelemek kolay olandı biz zoru seçenleriz diye düşünüyorum. O yüzden başörtümden vazgeçmedim, vazgeçmeyi de düşünmedim elhamdülillah.
Bu arada bana öcü diyen teyzeye de selam olsun,
— Teyzecim okulum bitti ve ben o çocuklara hoca oldum elhamdülillah 🙂
Arzu
Yorum yok! İlk sen ol.