”Fakat, maalesef başörtüsü konusundaki farzı bilmiyordum ve başörtülü insanların içlerinden geldiği için örttüklerini ama bunun zorunlu olmadığını sanıyordum. ”
Ben ailenin en küçük ve tek kız çocuğuyum. Annemi bildim bileli başörtülüdür, namazını kılar. Beni de ilkokula gittiğim yaşlarda (9 yaşından itibaren) mahalledeki camiye Kuran kursuna gönderirdi yaz aylarında. Namaz kılmayı, Kuran okumayı o kursta öğrendim. Kursu çok seviyordum. Genelde elifbadan Kuran’a geçince insanlar kursa gitmeyi bırakır; ya da yaz bitmiş olur. Böylece çocukların Kuran’la ilişkisi de rafa kaldırılmış olur. Çünkü artık okul başlamıştır; çocuğun önceliği dersleri ve ödevleridir. Bu genellemenin dışında örnekler vardır elbette fakat toplumumuzdaki birçok ailede durum bu şekilde gelişiyor maalesef. Ben Kuran’a geçtikten sonra da kursa devam ettim. Hatta kursa ilk gittiğim yaz elifba derslerini hızlıca verip Kuran’a geçtim. Sonraki yıllarda da yaz kurslarına gittim. Hatta kursun neden sadece yazın olduğunu anlayamıyordum; keşke kışın da olsa da gelsek derdim. Gidip orada Kuran okuyordum, elifba’da olan çocuklara yardımcı oluyordum, beraber ilahiler söylüyorduk, hoca bize güzel konular anlatıyordu, orada bulunmaktan çok mutlu oluyordum. Hoca bir keresinde “Allah’ın anıldığı yerleri melekler ziyaret eder, ama biz onları göremeyiz.” demişti. Ben de bunu duyduktan sonra “acaba kursa da melekler geliyor mu?” diye düşünmeye başlamıştım. Bu yüzden kurstayken etrafıma dikkat kesiliyordum; pencerelere perdelere bakıyordum bir kıpırtı olacak mı diye.
Namaz kılmayı da orada öğrendim ve çok sevdim. Hocamız gerçekten çok tatlıydı, Allah ondan razı olsun, bizi çok güzel teşvik ederdi. Kuran’a geçenlere, sure ezberleyenlere, namaz kılanlara başörtü, toka, çikolata gibi ufak tefek hediyeler verirdi. Orada kazandığım başörtüyü hala saklıyorum. Hocamız bize namaz kılmayı öğrettikten sonra namaz kılma ödevi verirdi. Mesela “Ayşe sen bugün eve gidince ikindi namazını kıl, Fatma sen akşamı kıl” gibi ödevler. Ertesi gün de sorardı yaptık mı diye. Kurs sayesinde namazı öğrendim ve severek kılmaya başladım. Ve hiç bırakmadım şükürler olsun.
Ama kursla ilgili içimde kalan bir şey vardı: başörtüsü… Şu an düşündükçe hayret ediyorum ama nasıl olduysa hocamız bize başörtüsünün-tesettürün farz olduğunu anlatmadı. Ya da anlattığı derste ben yoktum bilemiyorum. Ama ben, yanılmıyorsam lise son sınıfa kadar, başörtüsünün farz olduğunu bilmiyordum. Ne büyük kayıp! Namaz kılan, Kuran okuyan, oruç tutan bir insandım ama maalesef başörtülü değildim. Giyim kuşam konusuna da dikkat ederdim, dar ya da açık kıyafetler giysem çok rahatsız hissederdim. Ergenlikte moda olan dar paçalı pantolonlar vardı, alışverişe çıktığımda bol pantolon bulmak için uğraşırdım hep ama saçma moda yüzünden mağazalardaki tüm pantolonlar tek tip ve daracık olurdu. Bol olsun diye kendi bedenimden 2-3 beden büyük pantolonlar alırdım ve belime kemer takmak zorunda kalırdım. İçim rahat etmediği için de üstüme uzun şeyler giyerdim. Okulda da etek değil pantolon giyerdim hep, okul kıyafeti alırken hırkanın bedenini de büyük almıştım. Örtme, kapatma ihtiyacı doğuştan gelen bir şey bence, örtüsüz olmak ya da dar giyinmek istemezdim, rahat hissetmezdim. Fakat, maalesef başörtüsü konusundaki farzı bilmiyordum ve başörtülü insanların içlerinden geldiği için örttüklerini ama bunun zorunlu olmadığını sanıyordum.
Ta ki nihayet bir gün bir tanıdığım bana anlattı şükürler olsun. Bir gün muhabbet ederken bana namaz kılıp kılmadığımı sordu. “Kılıyorum.” deyince “Kapanmayı düşünüyor musun?” dedi. Ben de bunu sormasına şaşırdım, fakat o “Namaz kılan bir insansan neden başörtüsü de takmıyorsun ki? O da farz…” demişti. Başımdan aşağı kaynar sular döküldü sanki. Ben bunun farz olduğunu bilmiyordum… Bunu öğrendikten sonra eve gidip başörtüsü ile ilgili ayetlere baktım, gayet açık bir şekilde Kuran’da örtünmemiz emri yazılıydı. Çok üzgündüm, ama bir yandan da mutluydum, daha da geç olmadan öğrenmiştim çok şükür. Bu yazdıklarımı yaşarken lise son sınıfa gidiyordum ve o zamanlar başörtülü arkadaşlarım okula başörtüleriyle giremiyorlardı; kapıda çıkarıp giriyorlardı ve okul çıkışında da herkes çıkana kadar tuvalette bekleyip başörtülerini taktıktan sonra çıkıyorlardı. İnsanların onları öyle görmesini istemiyorlardı. Bu duruma çok üzülmüş ve öfkelenmiştim; bu muamele çok saçmaydı. Artık kafama koymuştum, ben de başörtüsü takacaktım, ancak lise son sınıfta okul-dershane-ev arasında mekik dokuyordum, yoğun sınav hazırlığı temposundaydım. Liseye rahatça giremeyen arkadaşlarımı da görünce okul ve üniversite sınavları bittikten sonra başörtüsü takacağım diyerek kendime bir tarih belirlemiştim. O an yapabilmeyi dilerdim ancak bu ani değişime karşı okulda ve evde göreceğim tepkiyle baş edebileceğimden emin olamadım. Lise zaten bitmek üzereydi, orası bittikten sonra üniversiteye başlayacak, yepyeni bir ortama girecektim. Bu yeni ortama girerken başörtülü olarak başlarım ve insanlar beni direk o şekilde tanırlar, daha rahat olurum diye düşündüm. (Toplumsal baskı yüzünden bunu ertelemek zorunda kalmak ne acı!)
Liseden mezun oldum, sınavlar tercihler her şey bitmiş ve sonuçlar açıklanmıştı. Sınav sonucum fena değildi çok şükür, Türkiye’de 700’lerdeydim. Ailem, dershane öğretmenlerim, arkadaşlarım hukuk, işletme, uluslararası ilişkiler ne istersem iyi bir bölümü ve okulu tutturacağımı söylüyorlardı. Bense tüm bu tercih sürecinde tek bir şeyi düşündüm: “Başörtümle hangi okulda ve bölümde rahatça okuyabilirim?” Bu yüzden sürekli “Allah’ım beni hayırlı insanlarla karşılaştır ve başörtülü olarak rahatça yaşayabileceğim bir yere beni yönlendir.” diye dua ediyordum,
Ailemdeki herkes bu niyetimi tam olarak bilmiyordu. Anneme söylediğimde “İstersen yap kızım.” demiş, ne olumsuz manada bir tepki vermiş ne de olumlu anlamda çok teşvik edici şeyler söylemişti. Kardeşlerimden ikisi duyunca çok sevindiler ve çok destek oldular. Biri dini açıdan bu farzı yerine getirmeme seviniyordu. Öbürü ise tesettürün beni erkeklerin rahatsız edici bakış ve yaklaşımlarından koruyacağını düşündüğü için sevinmişti. Bu kardeşlerimin destek olacağını bildiğim için onlara daha erken söylemiştim. Niyetimi bilmeyen bir kardeşim ve babam kalıyordu geriye. Babam sert bir insan değildir, hatta bize karşı çok yumuşak yüzlüdür, bize hiç karışmaz ve kolay kolay da kızmaz. Bir gün ailecek sofradayken kahvaltının sonlarına doğru bu niyetimi herkese duyurdum. Babam ve daha önce haberi olmayan kardeşim şaşırdılar. Niye şaşırıyorsunuz ki! Müslüman bir ülkede yaşıyorsunuz, yıllardır namaz kılan, oruç tutan, Kuran okuyan ve başörtüsü hariç tesettüre dikkat eden bir kız çocuğu var evde ve artık başını da örtmek istediğini söylüyor. Bunda şaşıracak ne var Allah aşkına! Maalesef toplumumuzda din gelenek haline dönüştüğü ve bazı temel şeylerin ruhu, özü unutulduğu için şaşırılıyor işte. Sanılıyor ki sadece yaşlı insanlar hacca gider, sadece isteyenler namaz kılar, içinden gelenler başını örter ama gösteriş yapmaya gerek yoktur, kişinin inancı Allah’la kendisi arasındadır, iman kalptedir ve herkesin kalbi temizdir ve önemli olan da budur… Babam ciddi ciddi şaşırmış ve “Ne gerek var?” demişti. Kardeşim de yapmak zorunda değilsin ama istiyorsan yap tabii demişti. Gerek yok ne demek! Yapmak zorunda değilsin ne demek! Tabi ki yapmak zorundayım, beni yaratan Allah bunu emrettiyse başka şansım mı var, seçme hakkım mı var diye içimden haykırıyordum. Engelleyici ve sert bir şekilde tepki vermedikleri için ben de onlara karşı sakin kalmaya çalışıyordum.
Gidip alışveriş yapmaya, başörtüsü takmaya başlayınca giyeceğim kıyafetleri ve tabi ki başörtüleri almaya başladım. Ve artık zaman gelmişti, üniversiteye başlamama 1 hafta kalmıştı. Takvimler 10 Eylül 2012 Pazartesi gününü gösterdiği gün başörtümü taktım, trençkotumu giydim ve başörtülü olarak evden çıkıp dışarda dolaşmak istediğim için annemle beraber evden çıkıp komşuya ziyarete gittik. Beni görünce çok mutlu olmuştu komşumuz ve çok yakıştığını söyleyerek teşvik etmişti. Ben de orada olduğumuz sürenin çoğunda oturma odasından çıkıp koridordaki aynanın karşısına geçiyor, başörtümü, üstümü başımı düzenliyordum. Başörtüme kavuştuğum için çok mutluydum, bana Rabbimi hatırlatıyordu. Kendimi çok rahat ve korunmuş hissediyordum. Üniversiteye gitmeden önce akrabalarımla vedalaşmaya gittim. Anneannem –ki kendisi yıllardır beni namaz kılarken, Kuran okurken gördüğünde “MaşAllah kızım aferin sana.” diyerek beni teşvik eden biriydi- başörtüsü taktığımı görünce şok oldu. “Ne gerek var, tarikatçı mı olacaksın?” dedi. Yalnız bunu söylerken evin içinde oturuyor olmamıza rağmen kendisinin de başında başörtüsü vardı… “Anneanne sen niye örtüyorsun gerek yoksa?” diye sordum, “Ben kocakarıyım, sen gençsin.” dedi. Almanya’da yaşayan akrabalarımız da bizi ziyarete gelmişlerdi ve onlardan biri de bana “Yapmak zorunda değilsin.” demişti. Ne kadar rahatça yorum yapabiliyoruz böyle konularda… Bu tepkilere çok üzülüyordum, ama kesin kararlıydım örtümden vazgeçmeyecektim. Her geçen gün daha çok seviyordum tesettürü ve daha iyi anlıyordum neden gerekli olduğunu.
Çok şükür üniversiteye örtümle başladım. Okula giderken çok dua ettim, “Allah’ım lütfen yurtta, sınıfta yakınımda başka başörtülüler de olsun.” diye. Çünkü korkuyordum ve benim gibi başkalarının olması bana güç verir diye düşünüyordum. Hazırlık yılında sınıfta 3 tane daha başörtülü arkadaş vardı. İlk gün onları görünce çok mutlu olmuştum. Yurttaki arkadaşlarımdan başörtülü olmayanlar da vardı. Kimisi bana saygı duyuyordu ama bazısı garip sorular soruyordu ya da nasıl davranması gerektiğini bilmiyordu. Bir keresinde namaz kılarken önümden geçmişti arkadaş. Buna o kadar çok şaşırdım ki, benim için bu o kadar temeldi ki bunu bilmemesine hayret ettim. Tabi ki namazım bitince güzellikle açıkladım, o da anlayış gösterdi. Bir keresinde de bir arkadaş bana “Ya sen niye kapalısın, ailen mi zorladı? Bana izin versen seni öyle bi süslerim ki dışarıda ki herkes dönüp bakar hayran olur.” demişti. Bunu duyunca da şok oldum. Ben hiçbir arkadaşımın giyimine karışmazken insanların rahatça yorum yapması çok tuhaftı. Hele şu ’ailen mi zorladı da kapandın?’ sorusu… Hayır kimse zorlamadı, Allah emrettiği için gönlüm razı olarak, yürekten isteyerek yaptım diye haykırmak istiyordum bunu soran herkese. Ama tabi ki güzellikle açıklamaya çalışıyordum. Çünkü bizim dinimiz güzeli, güzelliği emreder, çünkü emreden en güzeldir, bize de güzel olmayı, güzel davranmayı emreder.
Velhasıl, özetleyecek olursak, başörtümle çok mutluyum. Bunu bir baskı, özgürlüğüme kısıtlama olarak görmüyorum asla. Güzelliğimi ve beni koruyan, saygınlığımı dış görünüşle değil ahlakımla, aklımla fikrimle, ürettiklerimle kazandıran, bana Rabbimi hatırlatan ilahi bir hediye olarak görüyorum. Tüm müslüman hanımların seve seve, yürekten hissederek tesettürü içselleştirmelerini diliyorum. Başörtüsünün, tesettürün gerçek mahiyetini ve güzelliğini anlamak isteyen herkesin idrak edebilmesi için dua ediyorum.
Bir tanıdık
bizlere farz kılınmış şeyler hakkında yapmayabilirsin, zorunda değilsin, daha erken, okulun bitsin, evlenince örtünürsün … gibi tepkilerle karşılaşıyoruz ne yazık ki. Bende hiç anlamam bu mantığı, farzdır kardeşim bu bugünde yarında, daima. Erteleyebilme gücünü sana kim verdi?
Yani yazarın Kuran kurslarında nasıl örtünmenin farz olduğunu öğrenmediğine de şaşırdım açıkçası ama yine de Allah bir vesileyle öğrenmesine sebep olmuş. Çok şükür diyelim 🙂