Gerçekten bütün bunlara sebep olan sadece bir insan mıdır? Kendisi de bir kul olan bir insan başka bir kulda böyle coşkulu iç hezeyanlara sebep olabilir mi? Hayır hayır, bunun daha büyük bir anlamı olmalı. Bu kadar özlem bir insan için çok fazla. Başka bir şeyi özlüyor olmalı. O zaman neyi özlemektedir? Yüreğine oturan bu acının, bu yabancılaşmanın ve sürekli yola çıkma isteğinin kaynağı nedir?
Karşı cinsten birisine gönül meylettiğinde, meylin muhatabı olan kimse, kişi için diğerlerinden farklılaşır. Kişinin zihninde ayrı bir bölüm açılır adeta. Beyin o insana dair tüm ayrıntıları tek tek kaydetmeye başlar. Mesela hangi gün saat kaçta onu gördüğünü hemen hatırlar kişi, belki de hiç unutmaz. Sonra onu, çocukluğunu, sevinçlerini ve üzüntülerini hep merak eder. Sanki zihin sürekli onun hakkında bir resmi tamamlamaya çalışır. En küçük bilgilerden büyük sonuçlar çıkarılır, tahminler yapılır, kurgular oluşturulur. Sonrasında ise hep aynı sorular dolar zihne: “Kimdir bu kişi? Diğerlerinden farkı nedir? Ondan bana akan anlam nedir? Onunla bana kastedilen nedir?” Böyle sorular zihinde dolaşırken gönül zaten hep onladır ama göz de sürekli onu arar. “Şu an nerede? Ne yapıyor?” Sürekli onun olduğu ortamlarda bulunmak ister kişi. Konuşmasa da olur, onun farkında olmasa da olur, gözünün değeceği bir yerde olması yeterlidir. Artık tek başına kaldığında da eksik hisseder kendini. Halbuki şimdiye kadar yaşamıştır ne güzel. Bu eksiklik, tamamlanmamışlık duygusu da nereden çıkmıştır şimdi? Bu his kalabalıklar arasına girince de gitmez. Onun olmadığı ortamlar hep eksik gelir kişiye. Herkesi ona benzetmek ister, herkeste onu görmek ister, göremeyince yabancılaşır diğerlerine. Uzaklaşır herkesten. Daha önce sohbete doyamadığı masalardan erken kalkar olur. Yalnızlaşır. Sanki o olduktan sonra başka kimse olmasa da yetermiş gibi olur ama eksik olan hep o’dur. Öyle olunca canı sıkılır kişinin, oturamaz olur, kalkmak ister, yola çıkmak ister, aramak ister. Bulmak bir umuttur ama aramaktan başka çaresi de yoktur zaten. Çünkü kalsa da içi durmaz, gözleri dolar. Sonra bulmak için kendine farklı yollar keşfeder kişi. Onu sürekli hayalinde yaşatır mesela. Sürekli hatrında tutar onu. Bazen bir ânı binlerce kez zihninden geçirir. Ona dair bir ayrıntıyı unutmaktan korkarmış gibi sürekli kendine hatırlatır. Onun sevdiği yerlerde olmak, onun oturduğu yerlerde oturmak, onun içtiği suyu içmek ister. Baktığı her şeyi o’nunla anlamlandırmak ister: “o’nun gittiği okul, onun geçtiği yol, onun derse girdiği sınıf, onun oturduğu sandalye, onun girdiği kapı…” Onun yokluğu bile onun için bir nimettir. Çünkü vardır ki yoktur. Yok olan var olma ihtimali olandır. Kaldı ki onun var olması için ona bile ihtiyacı yoktur ki. Vardan öte bir var vardır. Bütün varlıkların var olmasının sebebidir, o’nun var olmasının kaynağı da O en büyük Varlık’tır.
Kişi o kadar çok onun yokluğunu hisseder ki içi içine sığmaz olur. Evet, artık bu deyimin onun için başka bir anlamı daha vardır. Artık tek başına tam olmadığını kabul etmiştir. Yarımlıktır bu hissettiği, acizliktir. Muhtaç olma halidir. Mecnun’un neden çöllere çıktığını daha iyi anlar. İçi durmaz, kendini o da bir yerlere atmak ister. Kendini atacak pek bir yer yoktur ki şehirde. Camilere atar o da kendini. Camide ağlarken gördüğünüz kişilerden birisi odur belki de. Onun varken yokluğu, onun eksikliği canını öyle acıtır ki onu tam özünün ortasından özler durur. Özlemek onun için artık bir hayat tarzıdır. Özlemek öyle büyük bir duygudur ki gününün her ânını kapsar. O artık hep özlüyordur bir de hayatına devam ediyordur. Ders dinlerken, yemek yerken, uyurken hep onu özlüyordur aslında. Özlediği her ân sabredilmesi gereken yeni bir ân olarak karşısında duruyordur. Aslında o bütün gün mücadele ediyordur ama kimse bunun farkında değildir. Farkında olmasınlardır zaten. Sonra onu o kadar çok o kadar çok özler ki bu kadar özlemin, gözyaşının, acının sebebinin bir insan olmasına şaşırır. Gerçekten bütün bunlara sebep olan sadece bir insan mıdır? Kendisi de bir kul olan bir insan başka bir kulda böyle coşkulu iç hezeyanlara sebep olabilir mi? Hayır hayır, bunun daha büyük bir anlamı olmalı. Bu kadar özlem bir insan için çok fazla. Başka bir şeyi özlüyor olmalı. O zaman neyi özlemektedir? Yüreğine oturan bu acının, bu yabancılaşmanın ve sürekli yola çıkma isteğinin kaynağı nedir?
Kişiye ondan akan bir anlam vardır. Bu anlamla başlamıştır her şey. Bütün varlıkların kaynağı olan Allah o’nunla kişiye bir şey kastetmektedir. O sadece bir vesiledir. Vesile olması sebebiyle bile büyük kıymeti vardır ama sebebi atlama eşiği artık gelmiştir. Çünkü dedik ya içi içine artık sığmaz, bu hayat onun için zindan olur. Sebep atlanınca ulaşılan makam neresidir? Bunun anlamı nedir? Aramak var ise aramayı nasip eden var demektir. Yola çıkıldıysa yolu bir yaratan vardır. Bu yol ya hakikate varacaktır ya da bâtıla. Çünkü netice itibariyle her yolun iki çıkışı vardır. Onu dünyadan uzaklaştıran, yalnızlaştıran, içini bunaltıp camilere koşmasını sağlayan bu şey, gönlündeki bu acı, hayırsız bir sonuca varamaz. Bir sevginin hayırlı olup olmadığını anlamak için o sevginin sana ne yaptırdığına bakmalı. Seni hayra yöneltiyorsa bu sevginin kaynağı nefis olamaz. Seni dünyadan uzaklaştırıp Allah’a yakınlaştırıyorsa o zaman sevginin kaynağı Allah olabilir. O zaman güzeldir öyle sevmek. Demek Allah kendisine çağırmak için bir başka kulunu sana vesile kılmıştır. Çünkü kula duyulan muhabbet Allah’a duyulan muhabbetin zerre fragmanı gibidir. Bu muhabbetin hâli Allah dostunun yaşantısına tezahür eder. O Allah dostu ki sürekli Allah’ı zikreder. Zikretmek kelime manası ile hatırlamak demektir. Zikir etmenin bin türlü şekli vardır. Ayette de dediği gibi o ayakta dururken, otururken, yatarken hep Allah’ı anar.¹ Allah’ın cemalini görmek umuduyla ahiret yurdunu bekler. Buradan gibi hissetmez, dünyayı sahiplenmez. Onun için asıl memleket ahirettir. Belki de bu yüzden dünya gurbettir onun için. Ya da belki “Ey Sevgili, uzatma dünya sürgünümü benim” mısrasının arkasındaki anlam budur. Hadis-i şerifte de dediği gibi dünya bu yüzden gölgelenme yeri olabilir. Sevgilinin cemâlinin olmadığı dünya onlara hep eksik, yarım gelir. Gözü hep yaşlıdır, hep öteleri arar durur. Bulunduğu mekan ve zaman onu tatmin etmez, aşmak ister. O’nunla buluşacakları günü bekler. O günü beklerken ve özlem duygusuna sabrederken de O’nunla olmanın farklı yollarını bulur. O’nu merak eder. O’nu daha çok tanımak, isimlerini daha çok öğrenmek ister. Bu sürgünde bu onun için hem teselli olur hem de tanıdıkça O’na olan muhabbeti artar. Sonra da O’nu üzmekten korkar, O’nu hep memnun etmek ister. O’nun sevdiklerini sever, sevmediklerini sevemez hale gelir. O’nun adının anılmadığı ortamlarda bulunmak içinden gelmez. Herkes ona O’ndan bahsetsin ister. Herkeste O’nu görmek ister. Herkesle O’nu konuşmak ister. Herkese O’nu anlatmak ister. Herkesi de O’na anlatmak ister. Aslında o hep kavuşuncaya kadar sabrediyordur, bütün bunlar ona teselli oluyordur. Diğer türlüsünü yapamaz. Elinde değil. Yaşamanın böylesini biliyordur. İnsanlar ona dışarıdan “garip” bakarlar belki de ama mü’min zaten bu dünyaya biraz “garip” kaçandır.
Vesselam…
Ayşe
Photo by Nikolett Emmert on Unsplash
O kadar güzeldi ki, anlatamam. “Geçiniz Leyla’yı, bulmuşum ben Mevla’yı!” gibiydi. İlk başta anlatılan ve insana duyulan aşk da sonradan Allah’ı bulan aşk da çok yalın ve derin bir şekilde yansıtılmıştı. Okurken beni heyecanlandırdı ve derinden hissettiğim o yol sevdasını tekrar hatırlattı. Teşekkürler. Yüreğinize, kaleminize sağlık!
Kaleminizi sağlık. Harika bir yazı olmuş.Allah razı olsun sizden
Şu an aynı yazılanları yaşıyor olmam beni çok duygulandırdı. Düşüncelerimin kağıda dökülmüş olması ise beni mesud etti. Bizler sanıyoruz ki hayatta tek bir çizgi üzerinde yaşıyoruz ama bizi yaratan biz farkında olmadan yönümüzü usul usul kendisine çeviriyor. Ah o kadar güzeldi ki anlatılanlar Rabbim razı olsun sizlerden kardeşlerim, iyi ki varsınız.
Yaşadıklarım sanki kelimelere dökülmüş karşıma çıkmış gibi hissettim. Olayları anlatmak kolaydır. Ama duygular.. Onların tarifi zordur.
Yazdıklarınızı aynen yaşadım. Bir türlü kendime yediremiyordum. Bir kul için nasıl bu hale düşerim diye. İnsan kendini sadece allaha karşı aciz hisseymeli kula değil. Ama ben ona karşı çok aciz hissediyordum kendimi. Şu an elhamdülillah o halden çıktım. Neticeyi gördüm. Nefsimin istediği bir netice değildi ama belli ki hayırlı olan buydu. Şu an düşünüyorum. Kendi farkında değil ama hayatıma, dülüncelerime o kadar çok şey kattı ki. O acı beni allaha yaklaştırdı. Onunla olan muhabbetimi artırdı. Şunu unutmayalım. Hayatımızda yaşadığımız hiçbir olay, karşılaştığımız hiçbir insan tesadüf veya boş değil. Hepsinin bir anlamı, bir hikmeti var. Aslolan onu görebilmektir.
Biliyor musunuz mümin hep biraz o garip kaçandır demişsiniz ya. Tam da o gariplik makamındayım. Hatta geçenlerde bana hayret edenlerden biri cambly hocamdı. spor yaptığımı, enstrüman çaldığımı duyunca tesettürlü olduğum için bana şaşırdı ve “you are an amazing person” dedi 🙂 ortamlarda kalabalıklarda hep o ayrı olan kişiyiz. Kızlar arasında sevgilisi olmayan, kalabalıklar arasında namaz kılacak yer arayan bayanlara özel spor salonu arayan hep o garip kişiyiz. Sırada olmak o kadar koalyken, sıradanlığın görünmezliğine kaptırmak isterken gözlerin üzerinde olduğu o garip kişiyiz. Ne çok dolmuşum. Belki buna ilişkin birkaç şeyler kovalayıp gönderirim size . 🙂
O kadar etkilendim ki, tam olarak aynı hisleri yaşadım. Yazıda geçtiği gibi neden ona bu hisleri beslediğimi mantıklı bir zemine oturtamıyorum, kara kaşına kara gözüne aşık olmadım ama beni çeken bir şeyler olmuştu. Ve o süreçte Allaha daha çok ibadet ettiğimi biliyorum, kesinlikle dediğiniz gibi bu belki de rabbimin beni kendine yaklaştırması için bir vesileydi. Bu olaydan sonra her ne kadar kötü bitse de benim Allaha olan bağlılığım arttı. Şükürler olsun her şey için, ne kadar anlamlı bir yazı, duygularıma bu kadar tercüman olmanızı şaşkınlıkla okudum. Allah razı olsun.
Bu yazı beni de çok etkiledi .Bir yıllık süreçte yaşadıklarımı bu kadar iyi anlatan başka bir şey olamazdı.Yasadiklarim için binlerce kere şükür .Allah yazan da yazdırandan da razı olsun inşallah