“Bu yaşamın sonunda tamamen tek başına hesap verirken düşün kendini. Sorulara tamamen kendine ait cevapların var mı? Kimdin? Nereye aittin? Neyi temsil ettin? Kendinle barışmak için hangi savaşları verdin? Kaç kere kendini yıkıp yeniden yeniden inşa ettin? Yoldaşların kimlerdi? Sırdaşların kimlerdi? Hangi gündemler aldı götürdü seni?”
“Şimdi ve burada başkasının kriterlerine göre var olmaya çalışan bir insan mısın yoksa kendi bilincinle oluşturduğun ölçütlere göre eyleme geçen biri misin?” diye soruyor kitapta7 ben cevaplarımı baştan düşünüyorum.
Ve elbette yeni sorular ekleniyor peşine:
Mesela, oldu ki biyografim yazılmaya ya da anlatılmaya başlandı. Nasıl anlatılsın isterim? Hangi özelliğim beni ayrıştırıyor?
Biyografi kitaplarını okudukça kendimi düşünmek ve bulunduğum yerle barışmak yerine hep başkalarının yerinde olmayı tercih ediyordum.
1 yaşın sonunda kendi bağımsız birey olma halimizi kanıksadıktan sonra 2 yaş civarında da ben ve sen kelimelerini öğrendiğimizi söylüyor uzmanlar. 4
Yani hayatımızın çok erken bir evresinde benlik duygumuz gelişiyor aslında. Başkasının beğendiğini beğenmeyip kendi çizgilerimizi çizmeye başlıyoruz. Bu konuda başarılı olamadığımı hatırlıyorum. Uyum sağlamak için çırpındığımı. Kabul ve onay almak için sadece dışarıya baktığımı ve içimde bir yerlerde konuşan beni dinlemediğimi hatırlıyorum.
Sonrası ise hep bir aidiyet ve kimlik telaşı. Kimlerle aynı karede yer almak istiyorum? Hangi kelimeler cümlelerime yapışıp kalıyor? Beni gören temsil ettiğim yeri anlasın peki ama ben neyi temsil ediyorum?
Yine aynanın karşısındayım. Okula gitmeden önce şalımı bağlıyorum başıma. Ama o kadar yabancı ki bana. İçimdeki ben ile aynadaki ben aynı kişi değiller. Hayalimde canlandırdığım ben bu örtü ile değilim. Kullandığım kelimeler; yaşamını araştırıp örnek aldığım insanlarda yok bu örtü. Üstelik beni dar bir odanın içine kapatmış gibi hissediyorum. Sanki bu dünyadan değilmişim, oksijene ihtiyacım yokmuş gibi.
Çıkartıyorum şalı. Kararlarımı kendimin verdiğini düşünerek daha da uzaklaşıyorum örtüden ve temsil ettiklerinden. Kendimce özgür olduğumu düşünüyorum. Bu kararı kendimin verdiğinden çok eminim. Çok değil 2 sene sonra koşarak sarılacağım bir eşya olacağından habersiz. Tüm hayatımı o örtünün temsil ettiği şeylere göre şekillendirmek için nasıl da çırpınacağımdan habersiz. Peki neye yaklaşıyorum?
Birçok şeye birden. Referans alacağım noktalar çoğalıyor çünkü. Hayatımın bir kısmı için bir yere uzanırken diğer kısmı için başka yerleri dinlemem gerekiyor. Çelişki içinde olduğum çok bariz çünkü çoğu şey netleşmiyor. İçimde ise bitmeyen bir aitlik hissi.
“Allah’a inanıyorsun. Bak dinle içindeki beni. Kalbin orada hala, direnme!”
“…Bu bakımdan “kendini bilen” Yunus’un, şiirlerinde nasihatlerini kendi nefsine vermesi kendisini dışarıdan izleyen bir bakışla içindeki beni/benleri keşfettiğini gösterir.
Yunus, varlığı, varoluşu tasavvuf felsefesi ile anlamayı ve anlatmayı seçer. Var olan ve var edeni birbirinden ayırmayan bu felsefi yaklaşım, Yunus epistemolojisini oluşturur. Bu epistemoloji içerisinde Yunus, öncelikle kendine odaklanır ve içindeki diğer benliği keşfeder. Bu keşif, kendisinden çağlar sonra psikanaliz çalışmalarında öteki ben (alter ego), ikili yansıtma (double projec- tion) ve eş benlik (double) gibi isimlerle zikredilir.”2
İçimdeki üflenen ruhun sonsuzluğu canlanıyordu yine. Ama bu kez sorularıma daha çok özen gösterecek ve yanıtlarını bulmadan bırakmayacaktım.
Soruma tekrar döndüm. Beni diğerlerinden ayrıştıran şey ne idi? Nasıl anılmak istiyordum? Hangi özgün özelliğim beni öne çıkarıyordu?
Ya da daha sık duyulan bir ifade ile:
“Tanrı benimle ne kastetmiş olabilir?”6
Eski zamanlarda Türkler çocuklarına nasıl ad koyarlarmış, Dede Korkut hikayelerinden biliriz. Çocuk erişkin yaşa gelince bir başarı sağlaması beklenir ve bu başarıya göre de adı konulur. Boğa ile güreşip yenen Boğaç Han gibi. Bu önemli çünkü hangi kelimeleri kullandığım nasıl düşündüğüme doğrudan etki ediyor -yine çünkü- beynim ağzımdan çıkanlardan çok etkileniyor.
Yine biyografiler okumaya başladım ama tek bir kaynaktan. Evet, tek bir kitap bana birçok hayatı birden hem de aynı referans noktasını göstererek anlatıyordu. Bölünmeme gerek kalmıyordu.
Çok zengin bir adam anlatılıyordu. Bugün olsa “başarılı” diyeceğimiz bir adam. Ancak kendisini kurtarmak için, ait olduğu halkı yüzüstü bırakarak başarılı olduğunu okuyordum. Karun’un yerinde olmak istemiyorum. 8
Sonra yerinden yurdundan edilmiş, hiçbir şeyi olmayan bir adamı okuyorum. Toplumda yanlış giden konuları sorguladığı için sürgün edilmiş. Kimsesiz ve parasız kalmış. Bugün olsa “yazık” diyeceğimiz bu adamı Allah(cc) “Tek başına bir ümmetti” Nahl/120 olarak anlatıyordu. Düşünmeye ve sorgulamaya cesaret eden Hz. İbrahim(as.) değerleriyle bir bütün olmanın yalnızlığı ama aynı zamanda bereketi içinde yaşıyordu.5
Okudukça Kitap’taki hayatları, övgüyle bahsedilenlerin ortak özelliğini keşfediyordum: Bulunduğu yerle barışmak. Hangi durumda olursa olsun bazen düşse de tekrar kalkıp başlama cesaretini göstermek. Bu gücü nereden alıyorlardı? Kendilerini olduğu gibi kabul eden ki gerçekte onları farklı özellik ve coğrafyalarda yaratan Yaratıcı’ya güvenden besleniyorlardı. Tıpkı sahabelerin gökteki yıldızlar gibi olmasının aslında hepsinin farklı yıldız olup beraber gökyüzünü oluşturmaları gibi.
En zorundan kaçmışım bugüne kadar. Kendimi tanımaktan.
“Bir gün ister istemez karşısında olacaksın kaçtıklarının
Dua et! O gün henüz mahşer olmasın”
Dizelerinde olduğu gibi mahşer olmadan kendime bu soruları sormak, gerçek ait olduğum yeri bulmak için okudum, konuştum, ağladım, vazgeçtim, pes ettim, sonra birden tekrar başladım. Önemli olan kendini her durum ve şartta tekrar tekrar tanımakmış bunu öğrendim.
Bir de önce kendine sonra etrafına dürüst olmak. Kendinle barışmak. Bulunduğun durumu önce kabul etmek. Duygularını yargılamamak.
Ben kendimi tanımaya çalıştıkça hayatımdaki her şey daha gerçek olmaya başlamıştı. İnsan ilişkilerim, yaptığım iş, konuşma tarzım. Evet benim bir tarzım vardı artık. Olaylara baktığım bir cephe. Kendi kendime bir olaya tepki verebiliyor ya da Mehmet Akif’in deyişiyle sağıma soluma bakmadan “Buradayım!” diyebiliyordum. Ama kendimi göstermek için değil, düşüncelerimi, temsil ettiklerimi gündem etmek için.
“Kendini bilen Rabbini bilir” sözünden kastedileni yaşıyordum. Yaratıcımla yeniden yeniden tanışıyordum. Farklı sıfatlarına muhatap kalıyordum.
Özgün olmak elbette kırılgan olmayı beraberinde getiriyor. Üzüntümüzü bile ilgi çekmek için kullandığımız bu dünyada gerçek duyguları göstermek, taktiksiz yaşamak neredeyse hor görülüyor.
Oysa bu dünyanın hesabını vereceğine inanan insanlar için bundan daha gerçeği olur muyud?
Hadi toparlayalım. Özgün olduğundaki özgürlüğü hissettiğim yerde başkasına anlatacak hikayelerim de oluşuyor. Ve bunun doygunluğu bu hikayeleri bizim değil de başkalarının oturup araştıracağı kadar değerli oluyor.
Daha da net konuşalım mı? Bu yaşamın sonunda tamamen tek başına hesap verirken düşün kendini. Sorulara tamamen kendine ait cevapların var mı? Kimdin? Nereye aittin? Neyi temsil ettin? Kendinle barışmak için hangi savaşları verdin? Kaç kere kendini yıkıp yeniden yeniden inşa ettin? Yoldaşların kimlerdi? Sırdaşların kimlerdi? Hangi gündemler aldı götürdü seni?
Konuştuklarınla düşündüklerin ama kalbinle yani hissederek düşündüklerin bir mi? Dışarıdan bakan hangi düşünceni sende ilk görsün istersin? Hangi kimliğini?
Şimdi kendi tanımlarınla, son adıma hazır mısın?
Kevser
Kaynakça
- https://www.youtube.com/watch?v=JC3atTsEkq0
- https://erdem.gov.tr/tam-metin-pdf/1029/tur
- https://bilig.yesevi.edu.tr/yonetim/icerik/makaleler/3464-published.pdf
- https://mutlubebekler.com/aylara-gore-bebeklerde-duygusal-zekayi-gelistirmenin-yollari#:~:text=Bir%20birey%20olduğunu%20fark%20etmesini,zekasının%20gelişme%20dönemini%20ifade%20eder
- https://kemalsayar.com/haftanin-yazisi/oz-farkindaliginizi-gelistirmeniz-icin-orneklerle-beraber-uygulayabileceginiz-10-basit-yol
- https://www.sabitfikir.com/elestiri/tanri-kiergegaardla-ne-kastetmis-olabilir
- Doğan Cüceloğlu: Var Mısın? – Güçlü Bir Yaşam İçin Öneriler
- https://islamansiklopedisi.org.tr/karun
Yorum yok! İlk sen ol.