”Soruları seküler normlardan feyz alarak yazılan bu sınavın doğal kaybedenleri olan Müslüman kadınlar, kendi aileleri içinde dahi marjinalleşmiş, dışlanmış bulunur zaman zaman.”
Bugün İslami camiada en çok gündeme gelen konulardan biri Müslüman kadınların toplumda görünme biçimleri. Eskiden ekseriyeti ev içi işlere ve nesli inşa etmeye adanmış, toplu alanlarda görünürlüğü zaruret dâhilinde, sosyal yaşama katılımı mahallesi ve ailesiyle sınırlı olan Müslüman kadınların şu andaki durumu tersi bir yöne gidiyor. Yine dengede olmamakla birlikte görünürlüğü tesettürün sınırlarını aşan bir kadın imajı söz konusu. Bir uçtan başka bir uca giden bu hızlı değişimin müsebbipleri olarak sadece değişenleri ve onların nefislerini mi sorumlu tutmalıyız yoksa farklı sebepler olabilir mi? Bu soruyla birlikte aklıma bu değişimi iki farklı açıdan ele almak geliyor: Süratle modernleşerek değişen toplumumuz ve bu değişimin sınırlarını şekillendirmediği sürece er ya da geç ona ayak uyduracak olan biz.
Bu değişimin çıkış noktasını modernleşen dünyanın dini dahi sekülerleştiren zihniyeti içinde arayabiliriz belki. Ne demek dini dahi sekülerleştirmek? Yani dini, sadece hayatın Allah ile kul arasında ibadetlere- ritüellere dayanan küçük bir parçası haline getirmek. Bunun için kavramların içini boşaltmak belki de. Tesettürü başörtüye ve giyime indirgeyerek modanın, şıklığın ve tüketim kültürünün vicdan rahatlatıcı bir parçası haline getirilmesi ve tüketim kültürüne yamanması. Tesettür yok edilemediği için toplumsal talepleri ve sorumlulukları da beraberinde getiren bir farz olmaktan çıkarılıp sadece şekilden ibaret dinsel bir vecibeye indirgenmeye çalışılması.
Peki, bu yozlaştırma ve dayatmaya karşı teslim olmaya hazır ve hevesli bir toplum mu var karşımızda? Bu yoz değişimin karşısında direnenler yok mudur? Hızlı değişimin rüzgârında savrulmayıp döneminin normlarından bağımsız dengeyi tutturabilenler hep oldu elbet. Ancak böylesi bir fırtınanın karsısında dik durabilmek çevreden de ciddi bir desteği lüzumlu kılarken, maalesef çizgisini korumaya çalışan kadınlar birçok çevrede hatta kendi ailelerinde bu desteği görmekten ziyade diğer hemcinsleriyle mukayeseye tabi tutulur. Soruları seküler normlardan feyz alarak yazılan bu sınavın doğal kaybedenleri olan Müslüman kadınlar, kendi aileleri içinde dahi marjinalleşmiş, dışlanmış bulunur zaman zaman.
Yukarıdaki iki paragrafta bu yozlaşmanın dış müsebbiplerinden bahsettik. Fakat hepsinin ötesinde bir etmen daha var: nefs. Dayatılsın ya da dayatılmasın ana akıma uymak doğru olanı yapmaktan çoğu zaman daha kolay. Doğru olanı yapmak, önce onu yanlışların arasından ayıklayabilmeyi sonrasında da nefsinle mücadeleni kazanabilmeyi gerektirir. Kimi zaman Allah’ın rızasını kazandıran seçimlerimiz nefsimizi tatmin etmez ve hatta dünyevi zarara sokar. Basit bir örnekle, Instagram’da milyon beğeni alan bir fotoğraf paylaşmaya ikna olmak için toplum mühendisliğinin kurbanı olmak gerekmiyor. Çünkü paylaşmamak hiçbir şey kaybettirmese bile paylaşmanın nefse verdiği tatmin zaman zaman hepsinden etkili bir sebep oluyor.
Allah nefsimize hoş geldi diye doğru olanı göz ardı etmeyecek feraset ve kuvvet versin.
Dilara
Görsel: Martina Grasso, Secret Garden
https://carnetimaginaire.tumblr.com/post/142416076893/martina-grasso-secret-garden
Yorum yok! İlk sen ol.