Arkadaşlarıma arkamdan soruyorlar: “Kendi isteği ile mi kapanmış, ailesi zorla mı kapatmış?” Kendi isteğimle (!) olduğunu duyunca şaşırıyorlar. Zamanla onlar da, ben de okuldaki “bana” alışıyoruz. Peki, ben dışarı çıktığımda?
Küçük, muhafazakâr bir ilçede muhafazakâr bir ailede büyüdüm. Bu tarz ailelerin kızları bilirler: Bir gün gelecek ve tesettüre gireceklerdir çünkü aileleri öyle istemektedir, tabii aynı zamanda Allah’ın da bir emridir bu. Ama atalarımızın dinine uymamız gerektiği için “kapanmak” daha mühimdir, henüz Allah rızası falan düşünülmemektedir. Ben de çocuk halimle bunun hazırlığını yapardım kendi içimde. Kuzenime kaç yaşında kapandığını sorduğumda, “ortaokul bittiğinde” cevabını almıştım. Kafama koymuştum, ortaokul bittiğinde kapanacaktım. Evin tek çocuğu olmam, annemin giyimime çok özen göstermesi tabiri caizse “süslü” diye anılmamdan olsa gerek arkadaşlarımla bu fikrimi paylaştığımda bütün sınıf benimle iddiaya girmişti. “Sen kapanmazsın kardeşim, kapanırsan sana şunu alacağız bunu alacağız vs” diye. Nihayet okul bitti, yaz tatilinin ortalarında bu kararımı gerçekleştirdim. Artık kapalıydım. Baya da esaslı bir kapalı, asla dar paça pantolon giymeyecektim!
Neyse ben kapandım, o sırada lise tercihleri yapmışız, hangi lise olacak falan diye heyecanlı bir bekleyiş var. Sonuçlar en sonunda açıklandı: Şehir merkezinde bir Anadolu Lisesi kazanmıştım. Yaşayacaklarımdan habersiz bir yolculuğa çıkıyordum. Bu lise benim için sadece eğitim alacağım bir yer değil, aynı zamanda bir imtihan vesilesi, kişisel dönüşümümün de başlayacağı yerdi.
Tabii ki o zamanlar okula başörtüyle girmek gibi bir lüksümüz yok. Enteresan olan bu duruma alışmışız, “mecbur” diyoruz ne yapalım, zorunluluklar haramı helal eder (!) Okuduğum okuldaki insanlar dini yaşamanın eğitimsizlere has olduğunu düşünen kişiler. Ben ise ilk defa böyle insanlarla karşılaşıyorum. Onlar benim kapalı olduğumu duyunca çok şaşırıyorlar, o zamanlar kapalılara sorulan meşhur bir soru vardı- şimdi ne durumdayız bilmiyorum, hala böyle saçmalıklar devam ediyor mu?- samimi olduğum arkadaşlarıma arkamdan onu soruyorlar: “Kendi isteği ile mi kapanmış, ailesi zorla mı kapatmış?” Kendi isteğimle (!) olduğunu duyunca şaşırıyorlar. Zamanla onlar da, ben de okuldaki “bana” alışıyoruz. Peki, ben dışarı çıktığımda? Şimdi o zamanlara dönüp baktığımda henüz kendine bir kimlik oluşturmaya çalışan çiçeği burnunda bir ergenken, beni dört yıl boyunca yeyip bitirecek iç çatışmalarıma “hoş geldiniz” dediğimi bilmiyordum.
Bu iç çatışmalarla mücadele etmek için çeşitli baş etme mekanizmaları aramaya koyuluyordum. İmtihan bu ya, o dönem de “tesettür modası” diye bir şey ortaya çıkmış! Tam da kapalı olduğu öğrenilince “Allah başka dert vermesin kardeşim” diye düşünen arkadaşları arasında kabul görmek isteyen hem de tesettürünü muhafaza etmek isteyen- daha doğrusu okul dışındaki hayatında başını açmaması gereken- bir ergen için hazırlanmış efsane bir baş etme mekanizması bu tesettür modası. “Evet, ben kapalıyım, ama modern bir kapalıyım, istersem şık olabilirim, hem kapalılık şık olmamak demek değil ki, kapalılar da şık olabilirler!”
Evet, normalde bir mü’min zorluklarla baş ederken Allah’ı dayanak noktası alır, ona sığınır, dua eder, sabır ve namazla Allah’ tan yardım diler. Benim dayanak noktam da moda olmuştu. Moda bloglarını geziyor, modaya yeni ne çıktıysa onu almaya çalışıyor, güya kapalıların hukukunu muhafazaya çalışıyor ve bu tarz savunma mekanizmalarıyla ruh sağlığımı koruyordum. Büyükler buna şirk- i hafi derler, gizli şirk. Allah affetsin, bilmiyorduk.
Neyse lise son sınıf geldi, çattı. Bir yandan sınav çalışıyorum, hedefim hukuk. Bir yandan ruhsal dünyam allak bullak. İmtihan bu ya, bunların üstüne bir de uğurlarına dinimden uzaklaştığım arkadaşlarımla aram bozuldu. Tabii suç onların değil, ne de olsa “beşer zulüm eder, kader adalet eder”. Beni bu şehre bağlayan hiçbir şey yoktu artık, bir an önce üniversiteyi kazanıp gitmek istiyordum. İçimdeyse hep gizli bir istek, “Allah’ım ben beceremiyorum, Sen beni Sana getir”. Zorlu bir tercih sürecinden sonra İstanbul’da daha önce adını sanını duymadığım bir üniversitede psikoloji bölümünü kazandım. Nereden bilebilirdim; aslında isteyerek seçmediğim bu üniversitenin ve bu bölümün hayatımın dönüm noktası olacağını.
Hazırlık dönemi benim için sorgulama dönemi olarak geçmişti. Bir arkadaşımla akşam geç saatlere kadar okulda kalır, lise hayatımızı konuşur, yaptığımız hataların farkına varır, düzeltmeye gayret ederdik. Bu dönemde, kendime yabancılaşmamın ve kendimi kendime karşı savunmalarımın azalmasını, bu sorgulamaların neticesinde olduğunu düşünüyorum. O dönemde bir yandan “ne yapıyorum ben?” diye sorgularken bir yandan da İslam’ı araştırmaya çalışıyordum. Tabii çok acemiyim, nereden başlamalıyım, ne yapmalıyım bilmiyorum. Sonrasında, internette rastladığım İslam’ı anlatan videoları izlemeye başlamam ile hazırlık sınıfının sonunda başlayan ruh-i inkılabım, yaz tatilinde kalbimde hissettiğim o yumuşama ile tamamlandı diyebilirim. Bardak yavaş yavaş doluyordu; okuduğum eserler hem kalbimi, hem aklımı tatmin ediyor, Allah ile olan bağım kuvvetlendikçe; dış görünüşümün, fıtratıma yani Allah’ın rızasına daha fazla uygun olmasını istiyordum. İlk başta nefsimle yaptığım zorlu bir mücadele sonrası topuzu bıraktım, sonra “başörtülerini yakalarının üzerine salsınlar ve dış örtülerini üzerlerine alsınlar*” ayetini uygulamaya koyuldum. Evet, artık modanın ve el âlemin baskısından kurtulmuş Rabb** olarak modadan ya da başkalarından değil, Allah’tan razı olan bir insan olmuştum. Ve samimiyetle şunu söyleyebilirim: Kendimi hiçbir zaman bu kadar özgür hissetmemiştim.
BrocadePages
*Nur suresi 31. ayet
**Rabb, Allah’ın “terbiye edici” anlamına gelen ismidir.
Yorum yok! İlk sen ol.