Eğer İslam’ı sevemezsek onu layıkıyla da yaşayamayız. Gelecek nesillere doğru aktaramayız. Böylece gençler inançlarından utanırlar, tesettürden uzaklaşırlar ve güvensiz hissederler.
Hoşgeldiniz Jenny Hanım, öncelikle bizimle söyleşi yapmayı kabul ettiğiniz için çok teşekkür ederiz. İlk olarak İslam’a olan yolculuğunuzu merak ediyoruz. Müslüman olmadan önce sizin İslam’a olan bakışınız nasıldı?
Ben Kanada’nın küçük bir kasabasında, Hristiyan bir çevrede büyüdüm. Kasabada bazı Pakistanlı insanlar vardı ama ben Pakistanlıların Müslüman olduklarını dahi bilmiyordum. Beraber çalıştığım bir Müslüman kadın vardı ama o da örtülü değildi ve onunla İslam hakkında hiç konuşmamıştık. Yani İslam hakkında hiçbir bilgim yoktu.
Liseden mezun olduktan sonra başka bir şehre üniversite okumaya gittim. Üniversiteye gittikten sonra herhangi bir dini takip etmedim. Ateist değildim ama Hristiyanlığı da yaşamıyordum. Üniversitede akran destek/danışmanlık programı için gönüllü olmuştum. Diğer öğrencilerin üniversite ve üniversite yaşamı ile alakalı herhangi bir problemi olduğunda bize başvuruyorlardı.
Gönüllülük yaptığım bu merkezde bir tane Müslüman da vardı. Onun Müslüman olduğunu önce fark edememiştim. Sonrasında onunla İslam hakkında biraz sohbetimiz oldu. Bu sıralarda benim büyük babam trafik kazası geçirmişti ve sonrasında da vefat etti. Büyük babam öldükten sonra kiliseye tekrardan gitmeye karar vermiştim. Böylece kendi inancımı tekrar tanımlayacaktım ve ona tutunacaktım. Sadece daha iyi bir insan olmak istiyordum.
Sonra o arkadaşımla inanç üzerine bir dizi sohbetimiz oldu. Bu sohbetlerde İslamda ve Hristiyanlıkta ortak çok fazla peygamber olduğunu öğrendim. Bunu öğrendiğime çok şaşırdığımı hatırlıyorum. Bu şaşkınlığın ardından, bu din hakkında daha çok şey öğrenmeliyim diye düşünmüştüm. O sıralarda üniversitede çok katı bir feminist oluşumda da aktiftim. O zamanlar feminizm kapsamında “benim bedenim benim kararım” en çok katıldığım ifadelerden birisiydi.
O zamanlar 11 Eylül’den sonraydı ve medyada İslam’a dair olumsuz propagandalar devam ediyordu. Medyanın da etkisiyle benim de İslam hakkındaki düşüncelerim olumsuzdu. Müslüman kadınların, erkekler tarafından baskılanmış olduğunu ve haklarının olmadığını düşünüyordum. Halbuki, gönüllülük yaptığım merkezde konuştuğum Müslüman arkadaşım ve tanıştığım diğer müslümanlar televizyonda gösterilenlerin tam tersiydiler. Etrafımda fark ettiğim Müslümanlar çok kibar, saygılı ve uyumlu kişilerdi. Bu çelişki ile beraber içimde bazı sorular belirmeye başladı. Böyle olunca ben de daha iyi bir insan olmak ve İslam hakkında daha çok şey öğrenmek niyeti ile araştırmaya başladım.
Yine o zamanlarda bir spor salonunda çalışıyordum ve spor salonununa gelen bir aile Suriyeli’ydi. Domuz eti yememek konusunda hassasiyetlerini belirttikleri zaman onların Müslüman olduklarını anlamıştım. Ben de onlara İslam’ı araştırdığımı söyledim. Sonrasında o aile bana kitaplar verdi, evlerine davet ettiler.
Böylece okumaya başladım ve kafamda bazı yeni sorular oluştu. Bu soruları gönüllülük yaptığım merkezde tanıdığım diğer Müslümanlara da sordum. Onlar bir cuma günü beni camiye davet ettiler. Camiye gittiğimde bir tane kızla tanıştım. Bu kızın annesi ve babası evlendiğinde, annesi (İslam’ı gerektiği gibi yaşamasa bile) Müslümanmış, babası da Hristiyanmış. O doğduktan sonra annesi İslam’ı yaşamaya karar vermiş ve babasına da Müslüman olmadığı takdirde boşanacaklarını söylemiş. Sonuç olarak boşanmışlar. Annesi ve babası, bu kız arkadaşıma daha ergenlik yaşlarında Müslüman veya Hristiyan olmak konusunda seçim özgürlüğü tanımışlar. Arkadaşım ise Müslüman olmayı seçmiş.
O arkadaşım hayatımda gerçekten Müslüman olarak bildiğim ilk kadındı ve biz çok iyi arkadaş olduk. O hem Müslüman hem de Hristiyan penceresinden bakabiliyordu, ayrıca Batı’da büyümüştü. Bu arkadaşlıktan sonra da farkındalığım arttı. Hristiyanlıkla alakalı sorunlarım vardı. Kampüsümüzde Hristiyanlığı iyi bilen bir hoca vardı. Onun yanına gittim ve sorularımı sordum. Hoca sorularımı cevaplayamadı. Bana dedi ki “Bak; hristiyanlık bu, sadece inanmalısın, her şeyin kanıtını bulamazsın.”
Bu hocayla görüşmemin hemen sonrasında, üniversite kampüsüne Müslüman öğrenci grubunun organize ettiği bir panele bir konuşmacı geldi. Konuşmaya gelen kişi İngiltereli, daha sonra İslam’a dönüş yapmış ve çok önemli bir insandı: Abdurrahim Green. Ben de ona sorularımı sormak için yanına gittim. Herkes onu görmek istiyordu ve bütün kalabalık etrafını sarmıştı. Ben de ona doğru ilerledim ve İslam’la alakalı sorularım olduğunu söyledim. Bütün akşam, saatlerce sorularımı cevapladı.
Sorularımı sadece bir Müslüman gibi değil, tarihsel bir bakış açısından da cevaplamıştı. Konuşmanın sonunda bana dedi ki “Tanrıya inanıyor musun?”. Ben de “Evet, bununla alakalı bir problemim olamaz” dedim. Sonra Peygamberimiz (sav)’i sordu. Ben de “ Bana mantıklı geliyor” dedim. O da dedi ki “O zaman şimdi şehadet getirme zamanı”. Ben çok şaşırdım ve “Ne! Mümkün değil” dedim. Çünkü henüz aileme ve arkadaşlarıma İslam’ı araştırdığımı bile söylememiştim. “Allah’ım Hristiyanlığın mı tanrısısın, yoksa İslam’ın mı? Bana doğru yolu göster.” diye sık sık dua ediyordum.
Subhanallah, daha sonra çok enteresan şeyler oldu. Elhamdülillah, Allah bana doğruyu gösterdi. Sonraki haftanın sonunda şehadet getirdim. Şehadet getirmeden önce yakın bir arkadaşımı ve gönüllülük yaptığım merkezdeki Müslüman arkadaşımı bu fikirlerimden haberdar ettim. Bu şekilde kalbimi ve zihnimi Müslüman olmak için hazırlamaya çalışıyordum. Ama, “tamam, Müslüman olacağım ama başörtü takmayacağım” diyordum hep kendime.
O zamanlar saçlarım kimliğimin çok büyük bir parçasıydı. Saçlarımı kapatınca kendimi güzel hissetmeyeceğimi düşünüyordum. O yüzden kapanmak benim için korkutucuydu. Ayrıca kapanmak, Müslüman olduğumun dışarıdan belli olması demek oluyordu. Hâlbuki bunlardan daha aileme ve arkadaşlarıma bahsetmemiştim. O yüzden ‘Hayır, bunu yapamam’ diyordum.
Bir yandan da, bu benim için önemli bir noktaydı. Çünkü kiliseden uzaklaşmama sebep olan şeylerden biri de kilisedeki riyakârlıktı. İnsanlar tanrıyı ve dini sevdiklerini, inançlarını takip etmek istediklerini söylüyorlar; ama daha sonra hafta sonu içmeye gidiyorlar, gayrimeşru ilişki yaşıyorlar. Bu yüzden, eğer Müslüman olursam İslam’ı tamamıyla uygulayacağım diye karar vermiştim. Bunun üzerine, Allah’a kalbimi tesettür fikrine ısındırması ve sonra da bu süreci bana kolaylaştırması için dua etmeye başladım. O zaman İslam’la ilgilendiğimi kimse bilmiyordu ama başörtü taktığımda herkes öğrenecekti. Ailem ve diğer insanlar bana ne diyeceklerdi, nasıl davranacaklardı, ben hepsiyle nasıl baş edecektim?Elhamdülillah, gerçek manada Müslüman olduğum (Şehadet getirdiğim) gün tesettüre girdim.
Şükürler olsun. Allah sizi hak yolda muvaffak etsin. Peki, İslam’ı ilk keşfettiğiniz zamanlarda, İslam’ın hangi ilkesi sizi en çok etkilemişti?
Kur’an’ın, Allah’ın vaad ettiği şekilde değişmeyen ve değişmeyecek bir kitap olması benim Müslüman olma yolculuğumda çok önemliydi. Buna ek olarak, Kur’an Müslüman bir kadın olarak bana sorumluluklarımı söylüyordu. Bu sorumlulukların bir kısmı feminist perspektiften de hoşuma gidiyordu. Mesela “Neden kendimi bu dünya için güzelleştireyim ki? Kendimi Rabbim için güzelleştireyim.” İnsanların, birisinin değerini sadece görünüşe bakarak belirlemesini kimse istemez. Bu düşünce biçimi o zamanlar feminist yaklaşımlarımdan da biriydi ve aslında tesettürün mantığına hiç de uzak değildi. Ben Allah’ın yarattığı bir insan olarak değerliyim, fiziksel güzelliğimden dolayı değil!
Elhamdülillah 🙂 Hikayenizde, tanıdığınız ilk Müslüman’ın iyi birisi olmasının sizin İslam’a olan bakışınıza olumlu etkisi olduğundan bahsettiniz. İnsan ilişkileri hayatımızın pek çok noktasına etki ediyor. Siz İslam’ı kabul ettikten sonra insanlarla, özellikle ailenizle, ilişkileriniz nasıl değişti?
Çok önemli bir soru. Müslüman olduktan sonra hemen aileme söyleyemedim. Kendimi daha hazır ve güçlü hissettiğimde söyledim. Hem annemin hem de babamın İslam’a dair genel yargılarla, olumsuz düşünceleri vardı. Ben de onlara sürekli, “Ben aynı kişiyim, sadece farklı giyineceğim, domuz eti yemeyeceğim, alkol içmeyeceğim ve inşallah size daha iyi bir evlat ve daha affedici birisi olacağım.” diyordum.
Ayrıca yakın arkadaşlarımdan da çekiniyordum. Çünkü çok sıkı Hristiyan ve ateist arkadaşlarım vardı. Ama en yakın arkadaşlarımla hala çok iyiyiz. Arkadaşlarım hala hayatımın büyük bir parçasıdır. Tabi ki de hayatımda beni yeni halimle kabul etmeyenler de oldu. Bazıları benimle olan ilişkilerini kestiler, bazıları ile de ben ilişkimi kestim. İslam, kadın ve erkek ilişkilerine de belirli sınırlar getirdiği için pek çok erkek arkadaşımla doğal olarak aramıza mesafe girdi. Camide ve üniversitedeki Müslüman topluluk içinde harika arkadaşlar edinmiş olsam da başlangıçta bir süre kendimi yalnız hissettim. Bu da Allah’a daha çok yönelmemi sağladı.
Peki, daha sonrasında ailenizin İslam’a dair fikirleri değişti mi?
Elbette değişti ama yıllar boyunca babamla zor bir ilişkimiz oldu. Bana bir sürü mektup gönderiyordu. Mektuplarında Müslümanların terörist olduklarından bahsediyordu. Babam, evde Hristiyanlığı en çok yaşayan kimseydi. Uzakta yaşadığımız için pratik hayatta pek çatışmıyorduk ama nadiren de olsa oluyordu. Mesela, babam yemeğe başlamadan önce “İsa’nın adıyla” diye dua ediyordu. Biz de bu dualara katılamayacağımızı veya şarap içerse masaya oturamayacağımızı söylüyorduk. Babamın evine her gidişimiz büyük bir meseleydi ama artık anlaştığımızı düşünüyorum. Annem ise; eşimin hoş biri olduğunu ve harika çocuklarımızın olduğunu gördükçe, benim de halimden memnun olduğumu anladı ve daha anlayışlı birisi oldu.
Allah, onları İslam’a bağışlasın. Biraz da annelikten bahsedecek olursak; Maşallah, beş tane çocuğunuz var. Müslüman olduktan sonra annelik hakkındaki fikirlerinizde bir değişiklik oldu mu?
Anneliğe bakışım tamamen değişti. Müslüman olmadan önce anne olmak gibi bir isteğim hiç yoktu. Ben 21 yaşındayken annem ve babam çok tatsız bir şekilde boşandılar. Bundan dolayı çok kızgındım ve evlilik benim için hiçbir anlam ifade etmiyordu. Herhangi biriyle birlikte olmak için evlilik cüzdanı gibi bir kağıt parçasına ihtiyacım yok, diye düşünüyordum. Sonra Müslüman oldum ve eşimle tanıştım. Ona daha önce kimseye güvenmediğim kadar güvendim ve evlendik. Şu anda beş tane çocuğumuz var. Müslüman çocuklar yetiştirme fikrini seviyorum.
Çalışmalarınızı blogunuzdan ve Instagram hesabınızdan takip ediyoruz. Beş tane çocuğunuzla beraber çok etkileyici işler yapıyorsunuz. Çalışmalarınızı sürdürmedeki motivasyonunuzu merak ediyoruz. Sizin heyecanınızı diri tutan şeyin bizlere de ilham olacağını düşünüyoruz.
Aslında benim en büyük hayalim gençlerle çalışmaktı. Çünkü gençlerin Müslüman kimliğini gururla taşımalarına katkıda bulunmak istiyorum. Bu yüzden de Instagram sayfam tam olarak benim amacımı yansıtmıyor ama hayatımın büyük bir kısmı çocuklarla beraber olduğu için sayfam da o yöne evrilmiş oldu. Bu hayalim doğrultusunda pek vaktim olmamasına rağmen bir lisede öğrencilerin İngilizce öğrenmesine destek oluyorum. Lisedeki gençlere İslam’ı bilinçli bir şekilde nasıl yaşayabileceğimizi göstermek istiyorum.
Gençlerin cinsiyet, feminizm, liberalizm, flört gibi daha birçok konuya dair meraklı olduklarını gözlemliyorum. Bu konularda kendime has bir bakış açım var ve onlara her şekilde en iyi seçimin İslam olduğunu anlatabilirim. İşte bu da beni çok motive ediyor. Hem ben kendimi hala 25 yaşında bir üniversite öğrencisi gibi hissediyorum. Gençlerle olmayı seviyorum. Bu bana kendimi genç hissettiriyor.
Aslında hayalimde; gençlerin istedikleri gibi zaman geçirebilecekleri, kitap tahlilleri, tartışmalar, film ve oyun geceleri, münazaralar düzenleyebilecekleri bir merkez/kafe açmak var. Gençlerin karşı cinsi merak ettiklerini, dünyayı keşfetmek istediklerini ve her zaman ebeveynlerine karşı itaatkar olmadıklarını kabul ediyorum. Diyorum ki “Haydi bunun hakkında konuşalım!” Eğer inançlarına dair sorguladıkları şeyler varsa onlarla bu konular üzerine konuşulmasını istiyorum.
Gençlerin bu konuları konuşmak için güvenilir ortamlara ihtiyaçları olduğuna inanıyorum. Ebeveynler olarak gençlere genelde “Böyle haram şeyleri konuşma, düşünme, izleme” gibi acele tepkiler veriyoruz. Fakat bu fikirleri sadece haram diyerek engelleyemeyiz, bu tutum gençlerin İslam’ı sevmesini sağlamaz. Eğer İslam’ı sevemezsek onu layıkıyla da yaşayamayız. Gelecek nesillere doğru aktaramayız. Böylece gençler inançlarından utanırlar, tesettürden uzaklaşırlar ve güvensiz hissederler. Bence kişinin kimliğine güvenmesi ile inancına güvenmesi arasında doğrudan bir ilişki var. Bunu gençlerde önemsiyorum. Bu hayalleri nasıl gerçekleştireceğimi bilemiyorum, ama dua ediyorum.
Allah hayırlısıyla hayallerinizi gerçekleştirebilmenizi nasip etsin. Gerçekten de çok haklısınız. Gençlerin bazı konular üzerine özellikle düşünmeye, konuşmaya ve tartışmaya ihtiyacı var ve biz bu konuları görmezden gelmeye çalıştıkça sorunlarımız büyüyor. Özellikle tesettür hakkındaki fikirlerinizi ve tecrübelerinizi merak ediyoruz, bizimle paylaşmak ister misiniz?
Müslüman olduktan sonra Kanada’da birkaç yıl peçe takmıştım. Türkiye’ye tatile geldiğim zamanlarda çarşı içinde yürürken bir kadın yanıma gelip “Bunu giymek zorunda değilsin. Burası demokratik bir ülke, sen bunu giyme diye Atatürk demokrasi getirdi. Çıkar bunu!” dedi. Ben türkçe konuşamıyordum, bu yüzden de cevap verememiştim.
Aklımdan ise geçenler şöyleydi: “Evet demokrasi olduğunu ve kadınların bağımsız olduğunu söylüyorsun ama peçe takmama izin vermiyorsun. Bu benim seçimim. İnsanları kısıtlamak ve bunun demokrasi olduğunu söylemek; toplumu kısıtlamak ve sonra liberal olduğunu söylemek. Gerçekten ironik… “ Tesettüre girdiğim zaman gerçekten Müslüman olduğumu hissetmiştim. Tesettür dinin bir parçasıdır. Benim en büyük kızım 12 yaşında. 8 yaşındayken kendi seçimiyle başörtüsü takmaya başladı. Komşularım onun bu seçimini çok olumsuz bir şekilde karşıladılar. Onun için çok büyük bir imtihandı ama Subhanallah o başörtüsünü çıkarmadı.
Son olarak, bize ve takipçilerimize neler söylemek istersiniz?
İslam’ı yaşamanın kolay olması ile alakalı Allah’ın bir vaadi yok. Tam aksine, Allah sevdiğini test edeceğini söylüyor. Her durumda pes etmek tabii ki çok kolay ama bu bizim samimiyetimizle ilgili bir mesele. Bu bağlamda da niyetin önemi daha çok ön plana çıkıyor. Mesela, ben ilk zamanlar “ Sadece Müslüman olacağım ama başörtüsü takmayacağım” dedim. Sonra Allah kalbimi ısındırdı ve bunu yapmak için bana güç verdi. Allah o gücü vermeseydi, ben yapamazdım.
Bir diğer önemli şey de, niyetimizi her zaman yenilememiz gerektiği. Neden başörtü taktığımızı unutursak eğer hızlı bir şekilde kaybolabiliriz. Allah’ın bize lütfettiği bir nimet olarak; ne kadar yanlış yapsak da yolumuzu kaybetsek de niyetimizi her zaman yenileyebiliriz. Bir diğer önemli nokta ise; kadın alimlere daha çok yer verirsek gelecek kuşaklar için durumların daha farklı olacağını düşünüyorum. Hz. Ayşe’nin peşinden giden kadın alimler bizim rol modellerimiz. Bu kadın alimlerin hikayelerini bulmak ve paylaşmak bizim sorumluluğumuz. Bunu yapan birçok kuruluş var. Onları ön plana çıkarmalıyız ve bu kesinlikle feminizm değil. Sadece biraz kadın alimlerden de bahsetmenin zamanı geldi.
Kesinlikle, fikirlerinizden çok faydalandık Jenny Hanım. Çok teşekkür ederiz. Allah razı olsun.
Ben teşekkür ederim. Sizden de Allah razı olsun.
Yorum yok! İlk sen ol.