Günümüzde bireysel bir yaşam modelinin daha yaygın olması, topluma dair yabancılaşmaya neden olur. Bu da hem “toplumdan kopukluk” gibi büyük bir problemi oluşturur, hem de ibadetleri gerçekleştirirken ruhun tam bir doyuma ulaşabilmesini engeller.
Biz Müslümanların Allah’a karşı sorumlu olduğu davranışlar var. İbadet olarak adlandırdığımız bu davranışları yerine getirerek Rezzak olan Allah’a karşı sonsuz şükranlarımızı sunar, Allah’ın rahmetini umar ve nankörlük etmekten uzaklaşırız. Bu nedenledir ki; imandan sonra ibadet, hayatımızın her yönünü kuşatan, vazgeçilmez bir parçadır.
Ancak bugün yaşadığımız toplumdaki söylemlere ve yaşantılara baktığımız zaman, ibadet kavramının kapsamının ne kadar daraltıldığını görüyoruz. Günde beş vakit namaz kılmak, yılın belli bir döneminde belli bir zaman aralığında aç kalmak, malın bir kısmını infak etmek ve maddi durumun el verdiği zaman hacca gitmek…
Aslında Allah’a karşı sevgimizi ve şükranlarımızı sunmamız için Cenab-ı Hakk’ın insanlara verdiği çok geniş bir alan vardır. Mesela salih amel (yararlı iş) bir ibadettir. Peki bu ne demektir? Yardıma muhtaç birisine destek olmak, güler yüz göstermek, kabir ziyaret etmek, vb. Allah’ı hoşnut kılacak pek çok davranışımızı esasında “ibadet” olarak adlandırabiliriz. Yukarıda saymış olduğum salih amel örneklerine dikkat edersek İslam dini, toplumsal ilişkileri merkeze alan ve göz ardı etmeyen bir dindir. “Hep birlikte Allah’ın ipine sımsıkı sarılın, bölünüp parçalanmayın.” (Ali-İmran, 3/103). “Kendilerine apaçık deliller geldikten sonra parçalanıp ayrılığa düşenler gibi olmayın.” (Ali- İmran, 3/105). Bu bağlamda kişinin salih ameller işleyebilmesi için öncelikle yaşadığı çevreyi tanıması ve karşılıklı ilişki halinde olması gerekir. Fakat günümüzde bireysel bir yaşam modelinin daha yaygın olması, topluma dair yabancılaşmaya neden olur. Bu da hem “toplumdan kopukluk” gibi büyük bir problemi oluşturur, hem de ibadetleri gerçekleştirirken ruhun tam bir doyuma ulaşabilmesini engeller.
Televizyonda gördüğüm veya dini bir sohbet ortamındaki hocalara sorulan sorulardan anladığım kadarıyla, günümüz insanının en büyük derdi hep bireysel bir kurtuluşa erişme çabasıdır. Müslüman olduğunu iddia eden bir insanın sadece kendini ve ailesini kurtarma çabasında olması Kuran’dan anladığım kadarıyla Müslüman ahlakına aykırı hatta tam tersi bir davranıştır. “Allah ve Resulüne itaat edin, birbirinize düşmeyin sonra zayıflığa uğrarsınız ve gücünüz gider.” (Enfal, 8/46). O zaman şunu diyebiliriz ki, İslam’ın bütünleştirici gücünü fark etmedikten sonra kutsal bir işle uğraşmak yeri geldiğinde Müslüman bir bireyin sahip olması gereken karakterden uzaklaştırabilir bizi.
Bu konuda bize en güzel örnek yine Hz. Peygamber’in (sav) hayatından gelmektedir. Hz. Peygamber’in (sav) temsil etmeye çalıştığı dinin ilkeleri ve esasları bütün insanlığa hitap etmekte olsa bile O, ömrü boyunca az sayıda temas ettiği ve birlikte olduğu insanlara dini tebliğ ederken yaşadığı toplumdan kopmamış, hatta onlarla her daim ilgilenmeye çalışmıştır. Üstelik kendisi her an ibadet halinde bulunan bir insan olmasına rağmen, misafirlerini, dostlarını ziyaret etmekten, onları yedirmekten, dertleriyle ilgilenmekten hiçbir zaman geri durmamış. Yine hepimizin bildiği bir hadis-i şerif: Komşusu açken çok yatan bizden değildir. Bu hadise benzer bir örnek vermek gerekirse, bir insan yan tarafta komşusunun evi yanıyorken kendi ibadetiyle meşgul oluyorsa bu dinin samimiyet dini olduğunu anlayamamıştır.
Hz. Peygamber’in hayatını incelediğimiz zaman, yaşadığı topluma son derece bağlı olduğuna ve onlarla çok kuvvetli bir iletişime sahip olduğuna dair pek çok örnek görebiliriz. Dolayısıyla burada bizim kendi hayatlarımız için çıkartmamız gereken dersler var. İslam, münzevi bir şekilde yaşamaya müsait bir din değil. Münzevi bir şekilde yaşamak peygamberlerin de yapabileceği bir iştir ama yapmamışlar.
Bütün peygamberlerin hayatlarına baktığımızda her zaman mücadele halinde olduklarını rahatlıkla görebiliriz. Dinin bireysel manada kalan, bireyin hayatına hapsolmuş ve bireylerarası ilişkiye yansımamış halinin biz Müslümanları ne kadar kurtaracağını bilmiyorum ama Kuran’a göre konuşmak gerekirse, salih amellerimizi de oldukça artırmamız gerektiğini anlayabiliyorum. Çünkü Allah’ın rızasını amaçlayarak çevremizdeki insanlara karşı yaptığımız yardımlar ve iyilikler için insanlardan bir karşılık bekleyemeyiz. Böylece iyi niyetle insanlara yaklaşımımızdan bir geri dönüş alamazsak da buna sinirlenmek veya emeklerimizin boşa gittiğini düşünüp bu yoldan ayrılmak aklımıza gelmez.
Bir diğer nokta, salih amellerimiz sayesinde yaptığımız çok küçük bir eylemin bile Allah katında değerli görülmesi bize şunu hatırlatır: gerçekleştirdiğimiz hiçbir iyiliğin küçümsenmemesi gerektiğidir. Son olarak, biz Müslümanlar bireysel manada gerçekleştirebileceğimiz ibadetlerden ibaret bir İslam anlayışının olmadığını bir an önce fark etmeli ve iyiliklerimizi aktif hale getirmeliyiz.
Seda Akçay
Görsel: https://pin.it/6oodmrg
Yorum yok! İlk sen ol.