Çok gezen mi bilir çok okuyan mı bilmem ama hiç değilse çok gezenin daha çok anı biriktireceğini söyleyebilirim. Ufak tefek anıları ve anılarımın ruh dünyamdaki yansımalarını arkadaş ortamı buldukça paylaşırım. Fakat söz uçar yazı kalır diyerek anıları, anı sayılamayacak birkaç saniyelik küçük anların beni götürdüğü sonuçları sizlerle paylaşmak isterim.
Qatar Airways ile ilk uçuşum, Covid sebebiyle misafirperverliği kırılan Türk Hava Yolları ve düşük ücretli hava şirketi Pegasus’la uçuşlarımın ardından 4 saatlik uçuşumda anaçlığını konuşturarak koltuğumda yastık ve battaniyeyle beni karşılayan Qatar Airways sayesinde yüzümde güller açıyor. Yan tarafımda Endonezyalı sevimli kardeşlerim, ücretsiz koltuk seçimi piyangosunda bahtıma çıkan cam kenarı koltuğumu kapmışlar. “Orası benim yerim, sizin için sorun olmazsa ben oturabilir miyim?” diyorum, bir iki yabancı dil azizliği, biri iki anlamazdan gelmeden sonra anlaşıyoruz, çok çok değerli cam kenarına kuruluyorum. Ayaklarımız yerden kesilecekken megafondan bir yolculuk duası okunuyor, önümdeki ekranı inceleyince çeşit çeşit Kuran tilaveti dinleme imkânı buluyorum, keyfime diyecek yok.
Derken yemek servisi her bir koltuk sırasında uzun uzun bekleye bekleye yaklaşıyor bize, dinlediğim Kuran’a odaklanmak istesem de nafile, Pavlov’un salyasını toparlayamayan köpeği gibi tekerlekli tepsi bize yaklaştıkça çocukça bir heyecan kaplıyor içimi. Sonunda sıra bize geliyor. Kabin memurumuz çok beyefendi, çömelip menüyü anlatıyor bize, sonra “Ne içecekler var?” diye soruyorum. “Katar menşeili birkaç meyve suyu, gazlı içecekler ve alkollü içecekler var” diyor. Tekerlekli tepsi bize doğru salına salına gelirken görmezden gelmeye çalıştığım şişeler şimdi de kulaklarıma çalınıyor. Kabin memurunun yan yana oturan üç başörtülüye alkollü içecekleri olduğunu söylemesine mi şaşırsam, dua ederek kaldırılan uçakta alkol servisi yapılmasına mı üzülsem bilemiyorum.
Kabin memurunun alkol önerisi beni 2016 yılına götürüyor. Üç arkadaş Erasmus için İsveç’e gitmişken biraz gezelim demişiz, her birimiz cam kenarı meraklısı olduğumuzdan bir arada oturmaktansa ayrı ayrı cam kenarlarını kapmışız. Hemen hemen şuanda bulunduğum uçağın aynı konumunda, kanadın güzel manzarayı engellediği kanat acil çıkışına yakın koltuklardan birinde oturuyorum. Diğer uçta ise yolculuk arkadaşım, Kevser. Cam kenarı hevesimizin kursağımızda kalmasına bir uçuş kala Kevser’in yanına çakır keyif iki Rus oturuyor. Bu kısmı uzun tutmayacağım zira hala düşündükçe beni geren bir konudur, bu iki adam yolculuk boyunca arkadaşımı rahatsız ediyorlar; camdan dışarı bakacağım derken üstüne çullanmalar, muhabbet kurmaya çalışmalar, özel alanına girmeler, neredeyse kucağına uzanmalar vesaire.
Stres altında gülmeye başlayan bir insanımdır, herkesin kendine göre sıkıntılarla baş etme mekanizması var, bu da benimki, elimde olmadan ağlanacak halimize gülüyorum. Koltuk komşularıma karşı kötü hissediyorum, “İslam’ı Norveç semalarında böyle mi temsil edeceydim?!” diyorum ama arkadaşımın gördüğü muameleyi gördükçe kıs kıs gülüyorum. Adamlar %80 alkol oranlı şişeyi kafalarına diktikçe dikiyor, giderek laubalileşiyorlar.
Stresin gücü adına bilinçaltımın derinliklerinde kalmış bir bilgi açığa çıkıyor, “Norveç Hava Yolları’nda içki içmek yasak!”. Bilincimin derinliklerinden gelen bu bilgiyi Norveç Hava Yollarının sağladığı internet ile doğruladıktan sonra, kabin görevlisini çağırıyorum. Adamların da duyacağı şekilde “Bu uçakta içki içmek yasak değil mi?” diye soruyorum. Zira kör kütük herifler tanımadıkları bir kadına nasıl davranacaklarını bilemiyorlar ama her kabin görevlisi geçerken şişeyi kese kâğıdına saklamayı akıl edebiliyorlar. Görevli “Evet, yasak” diyor. Daha fazlasını söyleyemiyorum, ispiyonlayamıyorum, şikâyet edemiyorum, “Tamam” diyorum.
Önümdeki koltuk gözünde olası mide bulantılarına karşı üzerinde “Bir süre sonra geçecek (iyi olacaksın)” kese kâğıdı bırakılmış. Kendimi teskin ediyorum. Bir süre sonra iyi olacaksın Kerime, bir süre sonra hepsi geçecek… Bir süre… Savunman gereken hakkını savunamadığın, gayri müslim bir kuruluşun – belki alkolün getirdiği zararları görmüş geçirmişliğinden – daha Müslümanca bir tavırda olduğu, Müslüman bir kuruluşun bir süre sonra geçecek dünyanın kazançları için ecnebiyle ecnebice yarıştığı bu dünya iyisiyle kötüsüyle geçecek, umarım yolculuğun sonunda iyi hissedenlerden olursun.
Bir Müslüman küçüğünden büyüğüne tüm anlarına ibret nazarıyla bakabilmelidir kanımca. Bu küçük anlardan heybeme katacağım dersleri maddelemem gerekirse
- İyi hissedenlerden olabilmek için milyar dolarlık kurumların düştüğü hatalara birey olarak düşmemeyeyim. Mesela ben, ben olayım içinde Kuran okuduğum evi krediyle almamayayım.
- Evvela yalnız olmadığımı bileyim. Haksızlığa, zulme uğradığım vakit orada yalnız bulunabilirim ama ben devasa Müslüman organizmasının bir parçasıyım. Beni haklı bulacak, arkamı kollayacak, derdimle dertlenecek koskoca bir ümmetim var. Yalnız olmadığımı hatırımda tutarsam gücüme diyecek yok.
- Rahatsız olduğum durumlar karşısında daha dik durayım, zira kalbimle buğz etmek imanın en zayıf derecesi. Eğer bizi rahatsız eden bir şeyler varsa sonrasında pasiflik tesellimiz olan şikâyete sarılmaktansa ivedilikle üslubunca hakkı savunayım.
Dipnot: Bu metnin yazımında Norveç Hava Yollarından sponsorluk alınmamıştır.
Kerime
Photo by Tom Barrett on Unsplash
Yorum yok! İlk sen ol.