Benim tren nasıl olduğunu anlayamadığım şekilde makas değiştirince gördüm ki “Bir ben varmış bende.” Ölünce yapayalnız bir şekilde hesap vereceğimiz gerçeği omuzlarımdan tutup sarstıktan, yaptığım hiçbir eylem ve sözün “Ama o da öyle demeseydi o zaman.” mızıkçılığıyla aklanamayacağı bilgisi beni alıp yere çarptıktan sonra oldu bu.
Hayatımın bir dönemi yakın ilişkide olduğum biriyle yaşadığım münakaşaları ve akabinde ne kadar haksızlığa uğradığımı anlatmakla geçti. Herkese ama herkese anlattım, kâh kıyısından köşesinden kâh en derininden. Dönem deyince kısa bir süre gibi anlaşılmasın, yaklaşık yedi sene. Sonra Allah’ın lütfu ve keremiyle tren makas değiştirdi. Bir bilim-kurgu filmindeymişim gibi mekânın, zamanın, insanların aynı kaldığı ama gerçekliğin tamamen değiştiği paralel evrene geçtim. Bu kırılma anını ancak böyle anlatabilirim. Trenin makas değiştirmesiyle her şeyin anlamının değişmesi eş zamanlı gerçekleştikten sonra ben Ekrem Demirli Hoca’nın dediği gibi: “Canımın en çok yandığı yerde kemâli buldum.” Kemâli buldum demek kulağa iddialı gelmesin. Bulduğum şey beni insan-ı kâmil yapmadı elbette fakat menzile ulaşmak için gitmem gereken yola devrilen koca bir ağacı ittirip yolu açtı. Ucundan yakalayıp sımsıkı tuttuğum bu şey sadece yolu açmakla kalmadı üstelik, yıllarca ustalıkla kendimden nasıl bihaber olduğumu gösterdi bana. İnsan sadece aklını yitirince mi kendinden bihaber olur dersiniz? Yağ tutmaktan rengi kaybolmuş bir tava gibi bizim de ruhumuza yapışan her türlü illet insanı bal gibi kör edebilir kendine.
Bir taraftan da şöyle bir tezat var ki: insan aslında hiçbir zaman kendinden mutlak manada bihaber değil. Hepimiz bir şey yaparken, bir söz söylerken tüm bunları hangi duygularla yaptığımızı içten içe biliriz. Tam tanımlayamasak bile bu duygunun iyi mi yoksa kötücül mü olduğunu kesinkes hissederiz. Yıllarca hararetli bir şekilde savunduğum bu fikir sağlamasını yine Ekrem Demirli Hocayla yaptı. Kıyamet suresi on dört ve on beşinci ayetleriyle başlayan “İnsan Kendi Hakkında Basiretlidir.” yazısında Demirli, insanın mazeret ve gerekçesi ne olursa olsun kendisi hakkındaki gerçeği yine en çok kendinin bileceği görüşünü savunur. Ayetlerin mealiyse şöyle: İnsan kendi hakkında basiret sahibidir, ne kadar mazeret ileri sürse bile.
Bana kalırsa kendinden habersizlik; duygumuzu fark etmek, tanımlamak ve kendimize itiraf etmek bağlamlarında gerçekleşiyor. Derinimizde iyi mi kötü mü olduğunu bildiğimiz hisleri bilinç düzeyine çıkarabilmek kolay iş değil çünkü. Dışarıdan “Ben buradayım!” diye bağırsa bile. Günün bile bir aydınlık bir karanlık tarafı varken ben kimim, benim içimde neler var, diye düşünmemek kendi gerçeğimize körleşmeye sebep oluyor. Malum kötü olan hiçbir şeyi insan kendine yakıştıramaz. Körleşmenin esas sebebiyse hayatımızın odağında kendimizin olmaması. Merkezde kendimiz yoksak olanlar oluyor. Suçu ve sorumluluğu başkasına atan, karşısındakinin yapıp ettiklerine odaklanıp buna göre pozisyon belirleyen biri olup çıkıveriyoruz. Gözü kulağı hep ötekinde, kendine külliyen kör. Ben aslında yokum…
Benim tren nasıl olduğunu anlayamadığım şekilde makas değiştirince gördüm ki “Bir ben varmış bende.” Ölünce yapayalnız bir şekilde hesap vereceğimiz gerçeği omuzlarımdan tutup sarstıktan, yaptığım hiçbir eylem ve sözün “Ama o da öyle demeseydi o zaman.” mızıkçılığıyla aklanamayacağı bilgisi beni alıp yere çarptıktan sonra oldu bu. Bir anda her şeyin rengi değişti. Öteki bir anda anlamını yitirdi. Sadece yerimi ona göre belirlediğim her şeyin ikinci plana atılmasıyla hikaye baştan sona değişti. Allah ve ben kaldım meydanda. Kemâl buradan sürgün verdi. Bambaşka bir frekanstan yayın yapmaya başladım. Hayatımın tek sorumlusu var, o da benim. Topu taca atamam, çamura yatamam. Sonrasında ne mi oldu? Bir de baktım ki yedi koca yıl kendinden dert yandığım meğer benmişim. Sonra da dedim, ben bunu yazayım.
“Herkes ayna gibidir bakan da sen,
Senin gözündür seni ihbar eden.
Her neye bakarsan kendi yüzündür,
Kimde ne görürsen kendi özündür.”
Yunus Emre
Elif Burcu Yeşilyurt
Photo by Anna Tsukanova on Unsplash
Yorum yok! İlk sen ol.