“Yaşamak, insanca yaşamak gerçekten bu muydu? Sahi benim dünyaya geliş amacım, bu hayatı dilediğimce yaşamak mıydı? Bu sorular girmek istediğim kapının kilidiydi ve ben artık anahtarları da aramak istiyordum.”
Ben, hayata geliş maksadını bilmesine rağmen unutmaya odaklanmış, doğru yolun ne olduğunu bilen ancak yola girmemekte direten, mutlu olduğunu zanneden biriydim. Maddi anlamda herhangi bir sıkıntı yaşamıyor, istediğim her şeyi alabiliyor ve gerçekleştirebiliyordum.
Şimdi bakıyorum da geriye, ne kadar da boş yaşanmış zamanlar. Dilediğince yaşamak suç değil ama dilediğince yaşadığını zannetmek suç. Ben bu suçu bilmemeye çalışarak uzun süre işledim. Çevremdeki insanlar da benim gibi habersiz ve unutmuş bir şekilde yaşıyorlardı ki böyle ortamlarda bilirsiniz, hatalarınızı görmek çokta kolay olmaz. Dünyalık tüm işlerim yolundaydı. En ufak bir şey ters gitse, sıkıntılarımı devleştiriyor ve dünyanın tüm yükünü ben omuzluyorum gibi saçma düşünceler vücuduma sirayet ediyordu.
Yaşamak, insanca yaşamak gerçekten bu muydu? Sahi benim dünyaya geliş amacım, bu hayatı dilediğimce yaşamak mıydı? Bu sorular girmek istediğim kapının kilidiydi ve ben artık anahtarları da aramak istiyordum. Anahtarı arama maceramda, hayatımda doğru olmayan kimseler yolumu kesip bana nereye gittiğimi soruyorlardı. Evet, ben bir anahtar arıyordum ve bir şeyleri doğru yapmak istiyordum. Ancak bir şeyleri doğru yapmak istediğinizde, hayatınızdaki yanlışlar önünüze önünüze gelirdi. Çoğu zaman “Doğruyu arıyorum.” demeniz yeterliydi. Ne de olsa yanlışlar koşarak önünüze yığılacaktı.O zamanlar tek duam oldu Rabbimden. “Beni senin yolunda olan, düzgün insanlarla karşılaştır. Unuttuğum şeyleri hatırlatsınlar.”
Bu esnada Rabbim dualarımı kabul etti. En zorlu anlarımda güzel insanlar çıkageldi. Fena zannettiğim zamanlarımda güzel yürekli bir ablaya rast geldim. Kapıyı açmam da bana cesaret veren yegane insandı. Korkma kapıyı aç diyordu. Bense gerçekten layık mıyım, diye düşünüyordum. Mesela namaza layık bir kul muydum? Böyle sorular, bazı zamanlar beynime sirayet ediyordu. Derken kapıyı araladım. 5 vakit namazın 2 vakti ilk önce derken 3, derken 4 ama hiç 5 değil. Nasıl desem, bisiklet kullanmayı bilirsiniz ama yıllardır kullanmıyorsunuzdur. Bindiğiniz ilk zamanlar dengenizi tam kuramazsınız, iste bende öyle bir bocalama içerisindeydim. Zamanla dengemi sağladım. Ama yeterince lezzet alamıyordum.Bir gün abla içtenlikle bana bir soru yöneltti:
“Kukla, namaz kılmaya başlayalı, iç dünyanda bir iyileşme oldu mu?” Ben de şöyle cevap vermiştim: “Aslında bilmiyorum Abla, çok oluyor gibi değil ama zamanla olacak İnşallah…“
İşte bu cevap ruhumdaki bozulmanın sınırlarını net bir şekilde belirler nitelikteydi. Namaz kılıyor ancak ruhumun kirinden, iyileşme tecelli etmiyordu, zaman gerekiyordu. Belki de iyileşiyor ama farkına varamıyordum.
Daha sonra internette bir tesettür videosuna denk geldim ve videoyu izledim. O videoyu ilk izlediğimde kafamdan aşağı kaynar sular döküldü. “Yok artık!” diye diye izlediğimi hatırlıyorum. Çünkü o zamana kadar ben kadın ve erkeğin fıtratının bu kadar ayrı olduğunu düşünmemiştim. O zamana kadar sadece saçım açık diyen ben, tesettür risalesinde ki yazıları okudukça, dinledikçe ilk başta inanamadım. “Bu nasıl olur?” dedim. Sonra çevreme bakmaya başladım. Şöyle ki ben çok açık bir kız değildim. Sadece saçlarım açık bana kimse bakmaz, diyordum. Sonra yolda yürürken önümdeki bir kadına erkeklerin nasıl baktığını gözlemlemeye başladım. Sonra bana bakıyorlar mı diye göz ucuyla etrafımı izlemeye başladım. Çünkü tesettür videosunda söylenenlere inanmak istemiyordum. Öğrendiğim hakikat karşısında şok oldum!
Açıkçası ben ki o zamana kadar tesettürün farz olduğunu dahi bilmiyordum. Evet, bilmiyordum! Video da söylenenlere tüm yüreğimle inanıyordum artık. Ve ilk o anda tesettür fikri aklımda belirdi. O zamana kadar inanın, tesettür aklımın ucundan dahi geçmiyordu…
Tesettür fikri aklımda adım adım oluşmaya başlamıştı. Haziran ayıydı. “Acaba bende tesettüre girebilir miyim ki?” diye düşünmeye başladım. İlk defa böyle şeyler düşünüyordum. O zamana kadar “30′ lu yaşlarımda kapanırım belki” diyen benin aklına böyle bir düşünce düşüvermişti işte. “Nasıl giyinilmeli, hakiki tesettürlü insan nasıl olmalı, tesettürün ölçüsü ne olmalı?” sorularına cevap aradım önce. Bunu araştırarak başladım. Bu süreçte çok garip yazılarla karşılaştım. Tesettüre girmek isteyen insanları korkutan mı dersin, soğutan mı dersin? Her telden insan mevcuttu. Ben ise “Acaba tesettüre layık bir insan mıyım?” diye 3 ay kadar düşündüm.
Bu süreçte sürekli tasavvuf okuyordum. Yüreğimin tasavvufla doyduğunu hissediyordum. Bu esnada küçük bir sahil kasabasında dinledim kendimi. Bir o kadar da dinlendim. Her şeyi “Son defa” diye diye yaptım. Zaman ilerliyordu. Tesettüre girme düşüncemi itiraf edemiyordum kendime.
Tüm hakikatler önüme çıkmıştı artık ama şeytan peşimi bırakmadı. “Kapanırsan insanlar sana nasıl bakar, tesettüre layık mısın sen, hem iş bulamazsın. Ailene karşı yükümlülüklerin var, kendine gel!” gibi nefsani şeylerden bahsediyordu bana.
Bir gün yolda yürürken uzakta bir tesettürlü kız gördüm ve iç geçirdiğimi, imrendiğimi fark edince bu böyle gitmeyecek dedim içimden. Konuyu aileme açma kararı aldım ama ailem pek sıcak bakmadı. “İki sene bekle sonra düşün” dedi, “işini yapmaya başla, belki sonra” dedi. Kan beynime sıçradı o an. Çünkü böyle bir şey beklemiyordum. Beynimde tesettür fikri dolana dolana bir hal oluyordum. Yolumu şaşırmış bir vaziyette ne istediğimi bilmeden dolanmaya başladım.
Sonra iş başvurularında bulundum. İki yerle görüştüm. İlk gittiğim yer kurumsal bir firmaydı. Patronla ortak tanıdıklarımız olduğunu öğrenince, iş olur gibi oldu. Görüşme bittikten sonra kapıya yöneldim ve içimden “İnşallah Olmaz” diyerek çıktım. Bunu söylediğime çok şaşırdım. Bir an önce iş bulsam diyen ben değil miydim? Sonrasında neden böyle söylediğimi anladım. O şirkete girersem kapanamam diye işi istememiştim. Ben kesinlikle tesettüre girmek istiyor ama kendime itiraf edemiyordum.
İkinci görüşmeye gittiğim yer Şişli’deydi. Firmaya varmak için tam karşıdan karşıya geçecekken son anda motosikletin hızla geldiğini kavrayıp geri adım attım. Motosikletin varlığını bir saniye sonra kavrasam belki de ezilmiş olacaktım. Şokun etkisiyle ne düşüneceğimi şaşırdığımı hatırlıyorum. Ölseydim, Rabbim; “Ben sana hakikatleri göstermedim mi ey kulum” dese ne cevap verecektim. Bu düşüncelerle iş görüşmesi için bir toplantı odasına girdim. Patron iş için kadınların obje olarak kullanılmasının çok doğru bir şey olduğunu anlattı. Karşımda tuhaf düşüncelerini –abartmıyorum- bir saat anlattı. Bende onu bir saat boyunca dinledim. Tesettür düşüncemi hızlandıran kesinlikle bu yaşadıklarım oldu.Yine aradan 2-3 hafta kadar geçti. “Tesettüre gireceğim ben” diye konuşuyodum kendi kendime. Kardeşim “Hadi giriyorsan gir artık” dedi. Beni bu söz kendime getirdi.
Tarih 20 Eylül 2016 günlerden Salı. Okul kapalıydı ve benim okulda halletmem gereken bir kaç işim vardı. “Tamam” dedim. “Okula tesettürlü bir vaziyette gideceğim.” İlk başta çok ilginç hissettim. Çıkamıyorum evden, annem “Hadi git artık” diyor. Çıkamıyorum. “Öyle kolay mı!” diyorum. “Kolay” diyor. Çıkıyorum evden, yolda bir komşumla rastlaşıyoruz. “Güzel olmuşsun, hep böyle mi olacaksın, hiç açmayacak mısın artık başını” diyor, garipsiyorum böyle bir soruyu “Açmayı düşünmedim” diyorum. Otobüse binip yola koyuluyor, yanlışlıkla Mecidiyeköy’e geliyorum. Hala çok tedirginim. Eyüp’e gideyim diyorum. Dua edip tesettürün hakkını vermek için Rabbimden yardim istiyorum. Sonra Okula gidiyorum. Okul ıssız. Belki de okula yer altından girdiğim içindir:) Biriyle karşılaşırım diye de çok korkuyorum. “Hocalarım ne diyecek acaba?” diye düşünüyorum. Beni görenler tek kelime etmiyor. Sanki yıllardır kapalıymışım gibi davranıyor. En garipsediğim şeyde bu oluyor…
Kalem Kuklası
Yorum yok! İlk sen ol.