بسم الله الرحمن الرحيم
الحمد لله الصلاة والسلام علىسيدنا محمد وعلى آله وصحبه أجمعين
السلام عليكم و رحمة الله و بركاته
Ben Fransa’da doğdum, büyüdüm. Annem tesettürlü değildi ve ben de 19 yaşındayken tesettüre girdim. (Fransa’da tesettürlü okumanın üniversiteye kadar yasak olduğunu belirtmek istiyorum.)
Üniversiteye girmeden önce İslami konularda pek ilim sahibi değildim. Oradaki çevremin çoğu ya Hristiyan ya da ateistti. Daima onların ve bizim aramızda (Müslüman Türk ailesi olarak) büyük bir çukur olduğunu hissediyordum. Lisedeyken sınıf arkadaşlarım dinim hakkında sorular sorarlardı. Bu yüzden İslami konuları araştırmaya meraklıydım.
Liseden sonra ticaret bölümünde ön lisans okumaya başladım. Maalesef orada da tesettür yasağı vardı. Bu yıllarda dinimi daha fazla araştırmaya başlamıştım ve işte o zaman İslam’ın sadece basit bir inanç değil de bir yaşam tarzı olduğunu anlamıştım. İslam hayatımızın her adımını çizen bir dindi. Dinimi öğrendikçe öğrendiklerimi aktarmak istiyordum. Fakat içten içe imanımda büyük bir eksiklik olduğunu da hissediyordum. O da “Ey Müslüman kadınlar dış elbiselerinizi giyin” emrine uymamam idi…
Ben Allah Teâlâ’nın emrine uymazken dini nasıl başkalarına anlatabilirim, diye düşünüyordum sürekli. Bu yüzden de tesettür mevzusunu ayet, hadis ve tefsirlerden araştırmaya başlamıştım. Ve en nihayetinde ” Neden örtünmeliyim? ” sorusuna cevap bulmuştum kendi içimde. Allah Teâlâ benim temiz, iffetli ve korunmuş bir Müslüman olmamı istiyor. O, beni insanların şerrinden korumak istiyor. Değerli olduğum için korunmam gerektiğini idrak etmiştim. Hatta bir gün çok sevdiğim bir arkadaşım bana telefonun kılıfını göstererek, “Sence telefonum böyle mi (yani kılıfsız) daha güzel yoksa böyle mi (kılıfla beraber)?” demişti. Bende, “Tabii ki kılıfsız daha güzel, daha şık ve parlak duruyor ama kılıf onu koruyor.” diye cevap vermiştim. O da “İşte tesettür de böyledir. Müslüman kadın değerlidir ve onu dışarının şerrinden koruyan şey ise tesettürüdür.” demişti. Bu cevapla her şey aklımda netleşmişti ve kapanma aşkı kalbime yerleşmişti.
Allah Teâlâ bana bir kapı açana kadar biraz daha bol giyinmeye çalışıyordum; boş vakitlerimde feraceleri, başörtüleri deniyordum. Bir gün, arkadaşımla birlikte Müslüman olmuş bir Fransız ablanın dükkânına gitmiştik. Orada çarşaf, sufle satılıyordu; bir kere denemek istedim. Kendimi o kadar huzurlu hissetmiştim ki üzerimdekileri bir daha çıkarmak istemedim.
Ama maalesef okuduğum okulda tesettür yasaktı. Bu durum beni ciddi bir bunalıma düşürmüştü.Her başım açık çıktığımda günaha gireceğim, Rabbime karşı itaatsizlikte bulunacağım diye endişeleniyordum. ” Ben dinimi yaşamak istiyorum. Okuduğum bölüm (uluslararası ticaret okuyordum) buna engel oluyor; dinimi iki üç ticaret dersi için satamam!” diye düşünüyordum. Bir türlü anlayamıyordum; neden kapalı bir kadın okula istediği bir şekilde giremiyordu? Sonuçta başımızdaki kumaş beynimizi değil sadece saçlarımızı ve bedenlerimizi örtüyordu.
Ben bu düşüncelerle boğuşurken okulumun bitmesine az kalmıştı. İki haftalık bir tatilden sonra final sınavlarına girecektim. Bu iki haftalık tatil benim için büyük bir fırsattı. Kendi kendime “Kapanmana mani olan okulun yok artık. Gerçekten samimi misin değil misin şimdi anlaşılacak.” diyordum.
Bir gece, vitir namazın son rekâtlarını kılarken eve misafir geldiğini duydum. Anneannem ve erkek kuzenim gelmişlerdi. Namazımı bitirdim, duamı ettim ve düşündüm, ” Bak, daha yeni Allah Teâlâ’nın huzurunda kapalıydın. Aşağıda seni açık görmesi caiz olmayan bir erkek var, onu Rabbinin huzurunda durduğun kıyafetlerinle mi karşılayacaksın? Ya da…” Aşağı indim ve namazda olduğum gibi onları çarşaflı halimle karşıladım. Ve işte o günden beri tesettürümü hiç çıkarmadım elhamdülillah.
Bu kararımdan sonra benim için yeni bir mücadele daha başlamıştı. Annem ve babam kapanmama değil de kapanma tarzıma çok karşı geldiler. Ailede bir tek ben böyle olduğum için şaşırdılar, korktular; biraz daha modern kapanmamı istediler. Ben bu isteklerini kabul etmediğim için tartışıyorduk. Annem yanımda yürümekten çekiniyordu. Birilerinin beynimi yıkadığını zannediyorlardı. Bu yüzden kitaplarımı ve bazı dış kıyafetlerimi almışlardı -tabi Müslüman’ın dolabında dış kıyafeti hiç eksik olmaz😎- Beni yakından takip ediyorlardı. Aslında korkmaları gayet normaldi çünkü din düşmanları İslamı yanlış temsil ediyorlardı ve bu durum yalnızca gayrimüslim ailelerin değil Müslüman ailelerin de çocukları için endişelenmesine yol açıyordu.
Üniversite okuduğum için babam mesleğimi yapmamı istiyordu. İş yerinde tesettür yasak olduğu için de çalışırken iş yeri kurallarına uyup iş çıkışı tekrar tesettüre girebileceğimi söylüyordu. Fakat ben bunu kesinlikle kabul etmedim. Çevremde de sıkıntılar yaşıyordum. Sürekli çarşafımdan dolayı laf işitiyordum, komşuların iftira ve dedikodu mevzusu oluyordum ve Fransız İslam düşmanların ırkçılıklarına maruz kalıyordum. Tüm bunları Rabbimin benim için hazırladığı imtihanlar olarak görüyor ve sabrediyordum.
Uluslararası ticaret bölümünden mezun olmuştum ama devamını getirmemiştim. Çünkü yepyeni biri olduğumu hissediyordum. Ahiret için çalışan ve yorulan biri olmak istiyordum. Bir yandan da aileme yardımcı olmak için bir iş bulmaya çalıştım ama tesettürlü olduğumu görünce patronlar beni kabul etmiyorlardı. Sonuçta, küçük bir markette iş bulmuştum; hem namazlarımı vaktinde kılabileceğim hem de tesettürlü olabileceğim bir ortam idi. Burada birkaç ay çalışıp işi bıraktım çünkü kalbim başka bir şey arzuluyordu; daha lezzetli, imana iman veren bir yol istiyordu: o da ilim yoluydu.
Tabii o yola ulaşmak için de mücadele ettim ve sonunda Allah Teala Türkiye’ye gelip ilim talep etmeyi ve tesettürümü daha üst bir seviyeye getirmeyi (peçe) nasip etti. Peçeyi taktığım ilk gün peçenin altında gülümseyip duruyordum; içim daha huzurluydu ve kendimi daha korunmuş hissediyordum. İnsanların neyi görebileceklerini ben seçiyorum artık; özgürlük budur, diye düşünüyordum.
O sıkıntılı günlerde bu imtihanlara karşı kendime hep şu hadisi ve ayeti hatırlatıyordum:
« Kim Allah için bir şeyi terk ederse, Allah ona daha iyisini verir.
“İçinizden mücahitleri ve sabredenleri belirtelim diye sizleri mutlaka imtihan ederiz. Haberlerinizi de denetleriz.” (Muhammed, 47/31)
Şimdi geriye dönüp baktığımda anlıyorum ki Allah Tela’nın kanunlarına uymak için sahip olduklarımızı ( üniversite, iş, aile, arkadaşlar vs.) feda etmekten korkmamak lazım. Çünkü hiçbir şey O’nun rızasına denk değil. Yaşadığım her güçlüğe karşı Rabbim bana bir çıkış yolu gösterdi ve muhakkak gösterecektir de. Bu yüzden tüm kalbimle inanıyorum ki,
Tesettür özgürlüktür, özgürlük ise tevhittedir.
Mücahide
Yorum yok! İlk sen ol.