“Başörtüsünü uzun bir süre nefret ederek taktım. Sonra böyle yaşamak benim için çok zor olmaya başlayınca başımdaki örtünün mana boyutuna açıklık getirmek istedim ve araştırdım. “
Ben İstanbul’da sol cenahtan kimselerin daha çok tercih ettiği özel bir üniversitede öğrenciyim. 21 yaşındayım. Yaşım küçük olmamasına rağmen bulunduğum ortam itibari ile “Ne de erken kapanmışsın!?”, “ Yazık değil mi gençliğine?”, “Çabuk karar vermişsin.” gibi yorumlarla sürekli muhatap oluyorum. Halbuki ben üniversitede de değil, lisede kapanmıştım ama ne sancılarla…
İlkokuldan ortaokul zamanlarıma kadarki süreçte beş vakit namazımı kılardım. Bu süreç çok uzun yıllar devam etmese de çocukluktan ergenliğe doğru olan o yaşlarımda bunu alışkanlık haline getirmiş olmak çok güzel bir histi. Daha o yaşlarda namaza karşı gösterdiğim bu güzel ve yerinde hassasiyetin yanında örtünmenin o kadar da üzerinde durulması gereken bir konu olmadığını, bir zorunluluktan çok tercihe dayalı bir davranış olduğu kanaatindeydim. İbadetlerin daha da önemli olduğunu düşünüyordum. Bu yüzden de “Kanka kapanayım mı?” diyen arkadaşlarıma “Namazını beş vakit olarak kılmaya başlamadan kapanma” diyordum ben de.
Bahis benim örtünme hikayem olunca babamdan bahsetmezsem olmaz. Babam kendine göre dindar bir insandır. Kendisi yurt dışında yaşadığı için ortaokul yıllarında onunla ilişkimiz beni nadir gördüğü zamanlarda yaşımı sorması ve sonra da kapanmam gerektiğini söylemesi ile sınırlıydı. Bana hep kapanmam gerektiğini söylerdi, “Eğer kapanırsan kızım, dünyanın öteki ucuna da gitsen sana hiçbir şey olmaz.” derdi. Bu telkinler sonrasında baskıya dönüştü. Babam çok sert bir adamdır. Ona defalarca kapanmak istemediğimi anlatmaya çalıştım. Hatta bazen ağlayarak anlatmaya çalıştım ama beni dinlemiyordu bile. O yıllarda babam evdeyken arkadaşlarımı özellikle eve çağırıyordum ki babam arkadaşlarımı gördüğünde kimsenin kapalı olmadığını ve benim kapanmamın da gerekli olmadığını anlasın. Yine o zamanlarda babam evden çıkarken elime bir başörtüsü veriyor ve başıma bağlamamı istiyordu. Bunların üzerine arkadaşlarım “Yaşlanınca kapanırız.” derken ben ise “ Ölsem de kapanmam.” diyordum.
Artık bu denli yoğun baskı benim psikolojimi bozmaya başlamıştı. Babamın evden çıkarken verdiği baş örtüsünü apartmandan çıkarken posta kutusuna koyuyordum. Babamdan çok korkuyordum, galiba beni birkaç kez böyle yaparken görmüştü. Babamın yanında olduğum için kapalı gezdiğim zamanlarda beni gören arkadaşlarım “Kapandın mı?” diye sorunca çok mahcup oluyordum. Ben asla kapanmak istemiyordum, bu sadece onun istediği bir şeydi.
Bir süre sonra babamın yanında kapalı, arkadaşlarımın yanında açık olmaktan kaynaklanan ikilemden dolayı kendimi bunalımda hissediyordum. Sonrasında bu oyuna artık bir son vermek için istemeye istemeye kapandım. Örtünmek mevzusu benim için dini boyuttan çoktan çıkmıştı bile, sadece babamın baskısına son vermek için kapanmıştım. Başörtüsünü uzun bir süre nefret ederek taktım. Sonra böyle yaşamak benim için çok zor olmaya başlayınca başımdaki örtünün mana boyutuna açıklık getirmek istedim ve araştırdım. Çünkü bana başörtüyü niye takmam gerektiği ile ilgili açıklama yapan kimse olmamıştı. Okudukça farkına vardım, yaşadıkça gördüm ve tecrübe ettim. Çok güzel sürprizler ile karşılaştım. İyi ki kapanmışım dedim ve “iyi ki”lerim bu farkındalıktan sonra çok arttı.
Ben kızlı erkekli ortamlarda fazlasıyla bulunan, bölümüm itibari ile de devamlı ortam içinde olan biriyim. Örtünmüş olmamın bizzat tecrübe ettiğim aklıma ilk gelen güzel yönleri ise; bulunduğum ortamlarda örtümden dolayı saygı görüyor olmam, insanların fiziksel mesafe anlamında bana karşı gösterdikleri hassasiyet. Bunların yanında örtü demek “Benim bir inancım var ve ben hayat hakkında farkındalığı olan biriyim.” demek.
Sol zihniyetli insanların içinde çok vakit geçirdiğimden ötürü örtülü olmam ile alakalı tepkilere hala maruz kalıyorum. Ama bu tepkiler inancıma, örtüme daha çok sarılmamı ve beklenilenin aksine maneviyatımı daha diri tutmamı sağlıyor. Başımı açmış olma ihtimalimi düşündüğümde örtümün bana vermiş olduğu sükunet ve hanımefendilik edâsını yavaş yavaş üstümden atardım bence. İnsanı en iyi kendisi bilir; ayağımı kaydıracak, beni günah yoluna sokacak olan çoğu şeyden örtüm müsaade etmediği için korunduğumu biliyorum. Her daim düşünen ve olgun bir kız olmamı kolaylaştıran tavrımı örtüme borçluyum.
Şimdi iyi ki örtünmüşüm diyorum, “Bu denli baskı olmasaydı, kapanmazdım.” diye halen derim. Baş örtüsü benim için babamla kavgalarımın ve “kapanmayacağım!” diyerek sürekli döktüğüm göz yaşlarımın kurtuluşuydu. Sırf kavgam bitsin diye örtündüm fakat şimdi ise kavgam bu örtünün diri kalmasına, başlarda bir inci gibi takılmasına ve inancımızın bu yönde artması için verilen bir kavgaya dönüştü.
Sizden biri
Yorum yok! İlk sen ol.