“Sadece anneannemin ve büyük teyzemin “gelenek” dolayısıyla kapalı olduğu, öz teyzemin “bu kapalıları atmaları gerek bu ülkeden” dediği, din ile hiçbir ilişkisi olmayan ve bayramları, ramazanı dahi içki ile selamlayan bir babanın kızıydım.”
Önce çocukluğuma dönmek istiyorum. Kavga, vaveyla, cam kırıkları, kalp kırıkları, anason kokusu, gözyaşları, ufacık ellerle edilen kurtuluş duaları… İşte on üç yaşıma kadar mücadelem böyleydi. İçi zehir dolu iki bardağı ailesine tercih eden bir babayla büyüdüm. Tabii bu yaşamın annemin beni gönderdiği kuran kursları, bereketini daima yaşattırdığı ramazanlar, güzelliğini her zaman hissettirdiği bayramlar ve cumaları anne-kız birlikte Yasin okuyuşlarımız kısmı vardı. Kışın açan bir güneşti annem. Kurtuluş dualarımız ise ben on üç yaşıma geldiğimde kabul oldu. Bir boşanma, yeni bir ev, yeni bir hayat ve bir daha hiç görüşülmeyen alkolik bir baba.
Bir mücadele bitince diğeri başlar ya… Lise 2’de annemin kanser olduğunu öğrenişimiz ve dört sene sürecek mücadelemiz. Dualarla, hastanelerde, refakatçi sandalyelerinde, defalarca ameliyat kapılarında, yoğun bakımlarda, kemoterapi ünitelerinde, doktordan doktora, göz yaşlarını seccadeyle silmeli dört sene…
“İnsan her istediğini elde edeceğini mi sanır?”
“İnna lillahi ve inna ileyhi raciun”
Olmadı, mücadelemiz yarım kaldı. Bu alemdeki son gününde, güne “ne zaman gelecekler” diye sorarak başladı annem. Benden son isteği bir bardak çay, gülüşüne sebep olan son şey ise “ne şanslı sana böyle bir kızın var” diyen doktordu… 18 yaşıma girdikten iki ay sonra elleri ellerimde -tekrar buluşana dek- vedalaştık annemle. Annemin sevgisi benim öyle derinimdeydi ki, o yokken dahi herkesten daha çok vardı. Hâlâ onun için, onun bana verdiği güçle sarılıyordum dünyaya, her iki dünyaya da.
Annem vefat edeli üç ay olmuştu. Aslında dört senedir dibimizde duran gerçek ile yüzleşeli, annemsiz üç yıl gibi geçen koca üç ay olmuştu. Hiç isyan etmeyişim annemdendi çünkü hastalığı boyunca imtihanına ah dememişti. Her şerrin bizim için olduğuna iman edişim annemdendi çünkü annem hep böyle derdi. Annem bu alemden giderken bana sabr-ı cemil ile dağ gibi bir inanç bırakmıştı. İşte tüm bunların zihnimde harmanlandığı bir gece kabullenişin zirvesinde dedim ki; artık annem bu alemde değil ama hâlâ onun için yapabileceğim bir şey var mı? Sonra araştırdım ve öğrendim ki mümin evlat ameli ebedi aleme göçenden kesilmezmiş…
O an başörtüsü düştü aklıma. Başörtüsü ile alakalı bütün ayetleri okudum, bulduğum bütün yazıları, yorumları, hüsn-i zanları, su-i zanları okudum… Çok düşündüm, sabaha kadar. Sanki kafamın içinde iki ben vardı. Biri “ başörtüme, eteğime ne derler” derken; diğeri diyordu ki “mini eteğine laf ettirmiyorsan başörtüne de ettirmezsin.” O sabah liseden birkaç arkadaşımla kütüphaneye ders çalışmaya gittik. Üniversiteye hazırlık sürecindeydik. Bütün gün aklımda dolanan “başörtüsü” fikrinden arkadaşlarıma bahsetmemiştim. Kütüphane dönüşü tesettürlü arkadaşıma başörtüsü takmaya nasıl karar verdiğini sordum. Keskin bir cevap ile “bir gecede” deyip gülümsedi. O an zihnimdeki bulanıklığın dağıldığını fark ettim. Ben başörtüsü takmayı gerçekten istiyorsam ha bir gece ha bir ay içinde karar vermişim. Kendimi ertesi gün başörtülü buldum. 19 yaşımda kendimle tanışmış gibiydim. Dedim ki kendime “yaşadıklarının bir mükafatı olacaktıysa belki de buydu.” Yüreğim ferahlıkla doldu. Kendimi Allah’a dün olduğumdan daha yakın hissediyordum, benim için başarı buydu. (Bu asla tesettürlü bir kadın Allah’a daha yakın anlamında değil, şahsi hissiyatım.)
Mücadele biter mi? Bitmez. Kapandığım günün ertesi gecesi akrabalarımın toplandığı bir evin önünden geçtik abimle. Abim akraba evine yönelmişken, yola devam eden bana “gelmiyor musun?” dedi. Gitmeyecektim. Yoluma devam ediyordum ki kapıyı çalmakta olan abime seslendim “bekle ben de geleceğim.” Kaçsam da yüzleşmeyecek miydim? Er ya da geç. Doğru yolda olduğumu bile bile neden kaçayımdı. Kapı açılınca “Selamunaleyküm” dedim. Evrenin en garip selamını vermişim gibi bir tepkiyle karşılaştım. İçeri girdiğimdeyse “hayırdır nereden esti, kim dedi, iki güne açılırsın zaten, bütün kapalılar iyi insan olsa ooo vb.” birçok tepkiyle karşılaştım. Artık bir senedir tesettürlüyüm ve bütün ailem benim hâlâ ben olduğuma ikna olmuş durumda. İçlerinden biri tesettürlü bir kardeşim ile evlilik, annesiyse tesettürlü bir gelin alma yolunda. Biri ise tesettüre girme düşüncesinde.
İşte benim bugüne kadarki mücadelem. Benim mücadelem tam anlamıyla nerede başladı bilemiyorum. Bildiğime emin olduğumsa mücadelemin devam ettiği.
Rahmetli annemden Allah ebeden razı olsun ki içime yeşerecek tohumları vakitlice serpmiş. Benim mücadelem suyu aramakla geçmiş, oysa su içimdeymiş…
Bi’tanıdık
Photo by Patrick Hendry on Unsplash
Ah ne kadar güzel, teşekkür ederim hissettirdikleriniz için.
Rabbim yardımcınız olsun daim..