“Çok şükür ki iman, sahiplerini bu konuda diğerlerinin önüne geçiriyor ve onları her şeyi kontrol eden ve en güzel şekilde takdir eden Allah’ın varlığıyla teskin ediyor. Ve musibet, mümin için sabır ve ibret vesilesi haline gelerek nefislerimizi dünyadan azat etmenin bir bahanesine dönüşüyor.“
Erasmus yolculuğumun beni bu kadar pişireceğini hiç düşünmemiştim. Birkaç ay kala gideceğim ülkenin değişmesiyle “vardır bir hayır” diyerek başladığım süreç boyunca, bu hayırların yolunu heyecanla gözledim. Nitekim gerek tanıştığım insanlar, gerek gurbet ellerde şahit olduğum mümin çabalar, gerekse üniversiteden bol bol arta kalan vaktimi Allah’ın lütfuyla güzel bir şekilde değerlendirmemle, burada oluşumun getirdiği hayırlar bir bir açığa çıkmaya başladı.
Bir yandan da İslam’ı dünyanın dört bir yanından arkadaşlarıma nasıl anlatabileceğim hakkında kafa yoruyor, bu konuda ufak adımlar atıyor, kimi zaman derslerde -bunu söyleyecek başkası yok cesaretiyle ve Allah’ın yardımıyla- söz alıp konuya İslami bir bakış açısı getirmeye çalışıyordum. Böylece tebliğ hakkında öğrendiklerimi pratik hayata geçirmek için fırsatlar gözlüyordum. Bu konuda Allah’a ettiğim bütün duaların kabul olduğuna, O’nun karşıma hiç beklemediğim şekillerde fırsatlar çıkardığına ve beni yardımıyla desteklediğine şahidim. Kaçırdığım ve iyi değerlendiremediğim fırsatlar için ancak kendimi suçlayabilirim.
Bundan 10 gün önce, 8 Mart günü, bir arkadaşımın bir WhatsApp grubuna gönderdiği Afrikalı İslam Davetçisi Musa Bangura’nın hikayesini dinleyince, davet konusundaki kendi çabam gözümde bir hiçe dönüştü. Bu konudaki gayretimi artıracağıma söz verdim kendi kendime. Ertesi gün bir derste yaptığım yorumdan sonra yanıma gelen bir arkadaşla konuşmamız, onun İslam hakkındaki bir sorusuyla sona erdi ve haftaya konuşmaya devam etmek için sözleştik. Böylece ben ilk kez hazırlıklı bir şekilde ve bilgi edinmek isteyen birine İslam’ı anlatacaktım. Ertesi gün bir başka derste, İslam dışında pek çok din hakkında ders almış ve inanç konusuna ilgili bir arkadaşımla, perşembe günü bu konu hakkında sohbet etmek üzere sözleştik. Arkadaşıma vermek için buluşmamızdan önceki gün İngilizce bir Kur’an meali dahi almıştım.
Ancak biz bir plan yapıyoruz, Allah başka bir plan yapıyor. Elhamdulillah ki O’nun dilediği oluyor. Çarşamba günü başbakanın yaptığı bir açıklamayla salgın nedeniyle okullar iki hafta boyunca tatil edildi. Böylece ertesi günden itibaren okula gitmek yalan oldu, planlanmış buluşmalarımız da. Böylece nadiren dışarı çıktığımız karantina günleri başlamış oldu. Gerçi, benim hayatımda pek bir değişiklik olmadı diyebilirim. Önceden de gezmeyi hep erteliyor, vaktimin çoğunu evde geçiriyordum. Oysa arkadaşlarım gezmeyi ne kadar sevdiğimi bilirler, belki de bir buçuk aydır evde keyifle yaptığım işler bugünler için bir hazırlık olmuştu.
Durum böyleyken, kaçırılmış fırsatların arkasından ağlamak yerine, iki arkadaşıma İslam’ı ana hatlarıyla anlatan uzun birer mail yazıp gönderdim. Böylece, hem iman esasları üzerine kafa yorup İslam’ın hakikatini bir kez daha tasdik etme, hem de sözlü bir şekilde açıklayamayacağım meseleleri kaleme alma imkanı buldum. Gerçekten her işte varmış bir hayır.
Bütün dünyanın sinirleri bu kadar gerginken ve pek çok yer karantina altındayken, hele de ailenizden uzakta yaşıyorsanız, bütünüyle iyimser kalıp olan bitenden etkilenmemek mümkün değil tabi ki. Ben bu yüzden, yeterince hak ve sabır tavsiyesi aldığımı düşündükten sonra, başka şeylerle karşılaşmamak için sosyal medyayı takip etmeyi bıraktım. Ufacık bir boğazı ağrısa, hapşırsa, bitkin hissetse panik yapıyor insanlar.
Biz de ev arkadaşımla öksürüğümüzü içimizde tutuyor, semptomları kendimizde görmüşüz de diğerinden saklamaya çalışıyor gibiydik ilk günler 🙂 Hatta son günlerimmiş gibi derin derin nefes alıp hepsinden sonra elhamdulillah demeye başlamıştım. Bir ara ne kadar güzel bir hayat yaşadığımı, ama asla Allah’a layık bir kullukta bulunmadığımı idrak ettim. Düşünsenize, bir hastalıkla secdenizden de, oruçtan da, gülümsemekten bile alıkonabilirsiniz. Demek ki sağlık zamanında bunları çokça yapmak lazımmış.
Sonra, hayatı en az benimki kadar güzel olmayan insanları hatırladım ve Allah’tan onlara merhamet etmesini ve bana onlara el uzatabileceğim bir duyarlılık vermesini istedim. İnsan seçmeden herkesin içine işleyen acı ve ölüm korkusu, hepimizin eşit ve ne kadar aciz olduğunu gösterdi. Allah ufacık bir virüsle bütün insanlığa haddini bildirmeye kadirmiş. Dilerim hakikati talep edenler için bir ayet olmuştur başımıza gelenler.
Çoğu zaman başkalarını sakinleştirmek, kendimizi sakinleştirmekten daha kolaydır. Virüsten etkilenme ihtimaliniz düşük olsa bile, onun yüzünüze çarptığı, normalde görmezden geldiğimiz hakikatle yüzleşmek kolay değil. Çok şükür ki iman, sahiplerini bu konuda diğerlerinin önüne geçiriyor ve onları her şeyi kontrol eden ve en güzel şekilde takdir eden Allah’ın varlığıyla teskin ediyor. Ve musibet, mümin için sabır ve ibret vesilesi haline gelerek nefislerimizi dünyadan azat etmenin bir bahanesine dönüşüyor.
Bana gelirsek, ben kendimi şu düşünceyle sakinleştirip, karantinayı değerlendirme aşamasına geçebildim: Eğer virüsten etkilenmeden, birkaç ay sonra sağ salim memleketime dönebilirsem bu benim için bir şükür vesilesi olacak. Eğer virüse yakalanıp sağ salim kurtulursam bu günahlarıma kefaret olacak. Eğer sabredip salgın hastalıktan ölürsem, şehit sevabı alacağımı umarım. Müminin hali ne acayip değil mi?
Şimdi siz önceki cümlelerdeki virüs yerine imtihan kelimesini koyabilirsiniz.
Hatice Ertoy
Fotoğraf: AA
Yorum yok! İlk sen ol.