” Bu kız kesin kapanmaz, anne bu kızla napıcaz, bak bak süslere…”
Ablamın bu sözleri hala kulaklarımda.
Küçük yaştan itibaren babam, annem, ablam ve abimden görerek öğrendiğim Müslüman olmanın getirdiği sorumluluklarımın elbette farkındaydım. Namazlarıma çok dikkat ederdim. Babam imam olduğu için yazları camide Kur’an eğitimi alıyordum. 13 yaşına gelmiştim, yaşım camiye gitmek için büyüktü artık bu yüzden evimizin altındaki Kur’an Kursu’na gitmeye başlamıştım. 2013 senesinin Temmuz’uydu, işte o yaz kendi içimde kapanmaya karar vermiştim. Ama kılık kıyafetimde bir anormallik olmamasına rağmen ablamın örtünmem için uyguladığı baskılar yüzünden kendimi çok kötü hissediyordum. Herkes benim örtünmek istemediğimi zannediyordu, ben de aileme hissettiklerimi açıklamaktan çok çekiniyordum. Çünkü kendimce kapalıydım. Evden sadece kursa gitmek için çıkıyordum ve o zaman da başım örtülü oluyordu. Onun haricinde dışarı hiç çıkmıyordum ve beni hiç kimse başı açık görmüyordu. Defalarca ayna karşısında prova yapıyordum annemlere söylemek için: ” Ben kapanmak istiyorum. ”
Velhasıl bir Ramazan günü kalabalık bir iftar yemeğine çağrıldık, artık evden çıkmam gerekiyordu. Bir şekilde ablama ”Başımı örtelim mi?” dedim, çok sevindi. Sonra hemen babama, anneme… Evi büyük bir sevinç kuşatmıştı. Hadi bismillah…
Yaz tatili bitiyordu ve okulların açılmasına çok az kalmıştı. Sekizincisınıftaydım artık. Hocaları tarafından sevilen, derslerine önem veren, başarılı bir öğrenciydim. Vee büyük gün geldi, okullar açıldı. Öğretmenler başörtülü derslere girebiliyordu ama öğrenciler için kesin izin henüz çıkmamıştı. Bir iki gün içinde belli olacak diye okula gitmeyip beklemiştim.
Hamd olsun kanun çıktı ve 4. gün okula gittim başörtümle. Herkes bana garip garip bakıyordu çünkü okulda gördükleri ilk başörtülü öğrenciydim. Sınıfta bir arkadaşım daha kapalıymış normalde ama okulda açıyormuş başını tabi. O da beni görür görmez tuvalete gidip başını örtüp gelmişti. Her an hocalar bir şey söyleyecek korkusuyla bekliyorduk. İlk beş dersi atlatmıştık, son derse girdik ve hoca bizim yüzümüze hiç bakmadan sınıfa seslendi: ”Çocuklar, sabah müdürümüz ne söyledi? Seçmeli Kur’an dersi haricinde başörtü yasak demedi mi ?!” Ve tüm sınıf : ” Evet hocaaaam! ” dedi. Hoca ikimize döndü ve kapıyı gösterip: ” Çabuk çıkın ve kendinizi düzeltip gelin! ” dedi. Şok olmuştuk, düzeltecek neyimiz vardı ki? Din Kültürü hocasına gidelim o bize yardım eder dedik ama umduğumuzu bulamadık. Tabi ki derse girmedik, okulun dağılmasını bekledik.
Ertesi gün müdür bizi odasına çağırdı, bizi sınıftan kovan hocayla yüzleştirdi ve bir daha böyle bir şey yaşanmayacağını söyledi. Artık rahat olduğumuzu düşünüyorduk. Ta ki İnkılap hocasının yüzümüze baka baka büyük bir öfkeyle: ”Sizin gibileri istemiyorum!” demesine kadar. Üstüne üstlük arkadaşlarım bir bir benden uzaklaşıyordu. Halbuki 28 Şubat üzerinden tam 17 yıl geçmişti ve çok şey değişmişti. Neden zihniyet hiç değişmiyordu. Neden bu kadar düşmandı insanlar bu kutsala, anlayamıyordum.
Ama tüm bunlar bizi yıldırmadı. Mücadele etmeye devam ettik, çok da güzel şeylere vesile oldu bizim bu mücadelemiz. Her geçen gün yeni bir öğrenci görüyordum okulda başını örten. Artık herkes bizim gibilerin de okullarda olduğunu görmeye alışacaktı. Başörtülüler derslere giremeyecek diye bir şey yoktu. Bu zihniyeti değiştirmek için elimden geleni yapmıştım. Hocalarımın bana olan tahammülsüzlüğüne inat derslerime daha fazla asılıp lise sınavından güzel bir başarı elde etmiştim. Beni istemeyen hocalarım artık benimle övünüyordu bile.
Bu süreçte anladım ki; kim ne der diye değil Hak ne der diye yaşamalı insan. Belki benim mücadelem sadece bir okul içinde geçti ama bence asıl mücadele insanın nefsiyle olan mücadelesi. Rabb’im nefsimize uyup yanlış işler yapmaktan cümlemizi korusun.
Feyza Yalçınkaya
Çizim: https://pin.it/5KGoTp8
Yorum yok! İlk sen ol.