“Biz ölümsüzlük ya da muhteşem bir hayat için doğal yaşamak gayretinde olmuyoruz. Biz emanet bilinci penceresinden; Müslümanlar olarak bedenimize ve içinde bulunduğumuz doğaya zarar vermeden yaşamaya çalışıyoruz.“
Feride Hanım hoş geldiniz. Öncelikle bize biraz kendinizden ve doğal yaşama dair yolculuğunuzdan bahsedebilir misiniz?
Ben Feride Tekin Seymenoğlu, 28 yaşındayım. Marmara Üniversitesi’nde hemşirelik okudum. Sonra yine Marmara Üniversitesi psikiyatri hemşireliğinde yüksek lisans yaptım. Okula başladığım süreçte hem hastaneyi hem de dersleri gördüğümde bana öğretilen hastalık-şifa kavramlarıyla ilgili kafamda bazı sorular oluşmaya başladı. Sadece modern tıp değil, aynı zamanda geleneksel tedavi yöntemlerini de araştırdım. Modern tıp ve ilaçlar bu kadar gelişmeden önce insanlar maddi ve manevi olarak neler yapıyormuş, neler kullanıyorlarmış gibi sorular sormaya başladım ve önüme bir sürü kapı açıldı.
Daha sonra “tıbbi aromatik bitkiler” diye bir bölüm olduğunu öğrendim ve çalışmadığım bir dönemde buraya başladım. Alternatif görüşlerle yüz yüze geldikçe “Ben neler yapıyorum?” sorusu beraberinde geldi. Sonra kafamda kendimce bir yaşam şekli oturtmaya çalıştım; hem bedenime hem de doğaya zararlı olduğunu düşündüğüm şampuan, yumuşatıcı gibi pek çok kimyasalı hayatımdan çıkarmış oldum.
Peki, bu karardan sonra hayatınız nasıl değişti? Sizce temizlik ve doğallık hayatımızın neresinde?
Aslında hepimiz bazı temizlik kodlarına maruz kalıyoruz. Örneğin, evimizde toz zerresinin olmaması; kıyafetlerin, tüllerin bembeyaz, asılan çamaşırların sakız gibi olması lazım gibi. Peki yaşamımızı devam ettirmek için bütün bunlara mecbur muyuz, bu kadar çok kimyasal almak zorunda mıyız? İslam’ın bize öğrettiği temizlik anlayışı bu mu? Bu tarz soruları kendimize sorduğumuz zaman aslında bu kadarına gerek olmadığı sonucuna varıyoruz. Yeterli temizliği sağladığımız müddetçe yani ortamda necis bir şey bulunmadığı sürece kıyafetimizde leke olması bile gayet normal. Mesela tüllerimiz bembeyaz olmak zorunda mı, biraz gri de olamaz mı? Peki bembeyaz tüller için onca ağartıcı kimyasal bedenimize ve doğaya nasıl zararlar veriyor? Daha beyaz tüllere ulaşmak için onca zarara değer mi? Tam bu noktada “Bu can, bu beden bana emanet ve ben bunu en iyi şekilde korumalıyım. Aynı zamanda Müslüman olarak çevremdeki insanlardan da doğadan da başka canlılardan da sorumluyum. Kendimi ‘temizleyeceğim’ derken bir yandan da doğaya zarar verme hakkım yok.” diye düşünmeyi içselleştirmemiz gerekiyor. Böyle düşünmeye başlayınca hayatınızdan pek çok zararlı kimyasal kolayca çıkmış oluyor ve bambaşka bir noktaya gidiyorsunuz.
Ulaştığınızdan o nokta da Atölye Feride’ye kapı araladı galiba, değil mi?
Üniversite döneminde kimyasalları hayatımdan çıkardım ama onların yerine tabii ki temizliği sağlayacak, hoş koku yayacak bir şey koymak gerekliliği hissettim. Temizlik için doğal sabunları kullanmaya başladım. Çünkü dünya üzerinde insanlar yüzyıllar boyunca kişisel temizliklerini sağlamak için sabunu kullanıyorlar ama şuan kozmetik sektöründeki ticari kaygılarla beraber iş bir yerlerde bozulmuş. Tabii ki rekabetin sıkı olduğu kozmetik sektörü de çok hızlı ilerliyor. Durum böyle olunca gerçek sabundan çok uzaklaşmışız. Market raflarında sabun diye gördüğümüz şeyler aslında gerçek sabunla pek alakası olmayan temizlik ürünleri, bunları daha da araştırdıkça işler epey ilginçleşti benim için. Hayatımdan zararlı kimyasalları çıkaracağım derken ‘doğal’ sektörüyle de epey cebelleştim ama bu süreçte çok şey öğrendim. Mesela aromaterapik yağları tanıdım, üniversite yıllarında aldığım bir eğitimde sabun yapımını öğrenmiştim onun üzerine çalıştım, formüller geliştirdim ve evde kendime minik bir atölye kurdum.
İlk sabun yaptığınız zamanlardan bu yana; siz bu girişimcilik sürecinde neler tecrübe ettiniz? Kozmetik sektörünün dinamikleri içinde neler öğrendiniz?
Onlarca yıldır günlük hayatımızda çok çeşitli zararlı kimyasala maruz kalmayı çok kanıksamışız. Mesela insanlara neden market raflarındaki şampuanları değil de doğal sabunları kullandığımızı anlatırken, sentetik kokuları ve zararlarını, ürünlerde bunları kullanmama sebebimizi anlatırken zorluk yaşayabiliyorum. Bunun dışında işin tüketici ayağında müşterinin ürünlerden talebi konusunda bazı sıkıntılar yaşıyorum. Kozmetik sektöründe popüler ürünlerin vaatleri ve bize dayatılan güzellik kalıpları tüketicinin de üründen olmayacak etkiler beklemesine sebep oluyor. Bir yandan yüzümüzde gözenekler olmasının çok normal olduğunu açıklamaya çalışırken öte yandan sedef-egzama gibi otoimmün rahatsızlıkların sabunla iyileşemeyeceğini anlatmak durumunda kalıyorum.
Kozmetik sektöründe varlık sürdürmek gerçekten çok zor. Mesela kadınların bir ürünü almasında bazı genelgeçer kriterler var. Örneğin en çok vaat edilenlerin başında cilt beyazlatma geliyor. Bir ürün cilt beyazlatma vaadi taşıyorsa o ürüne gözü kapalı yönelen çok kişi oluyor, bunların içinden çok azı içerik okuyup o ürünün melanin pigmenti sentezi üzerinde etkisinin ne gibi olumsuz sonuçları olacağını düşünüyor. Maalesef kozmetik sektörünün ürünlerini satarken alt metinde verdiği mesaj şöyle: “Güzellik için sağlığımızdan da vazgeçebiliriz!”
Haklısınız, tüketiciler olarak bu tip mesajlara hepimiz zaman zaman maruz kalıyoruz.
Biz doğayla olan bağımızı kaybettik maalesef. Kamp yapmayı çok seviyoruz her fırsatta ormana kaçıyoruz ama çoğu ağacı, çiçeği tanımadığımız için çeşitli uygulamalardan faydalanıyoruz daha sonra fırsat bulursam bu bitkilerin insan vücudundaki etkilerini araştırıyorum ama eskiden insanlarda bu bilgi vardı, doğayla birebir ilişki halindeydiler.
Allah razı olsun, peki son olarak daha doğal bir yaşam için bize neler tavsiye edersiniz?
Ne için neyden vazgeçtiğimizi çok iyi bilmemiz gerekiyor. Sade ve ölçülü yaşadığımız zaman çok büyük arayışlara girmemiz gerekmiyor aslında. Başta insanlara doğal ve temiz yaşamak pahalı gibi geliyor ama detaylı baktığımız zaman çok ciddi bir minimalizme gitmiş oluyorsunuz. Sade yaşam; tüketimi, doğaya bıraktığımız atık madde miktarını da ciddi anlamda azaltıyor. Fakat artık baş edemediğimiz plastik dağlarımız var maalesef. Doğal ve sade bir hayata yönelince bunlardan da kaçınmış oluyorsunuz.
Onun dışında hayatınızdan bir şeyleri çıkarmaya başlayınca doğal yaşamın olumlu etkilerini daha çok fark ediyorsunuz. Önceden parfüm kullanmayanların parfüm yumuşatıcı kokusundan rahatsız olmasını pek anlayamazdım ama sentetik kokuları hayatımdan çıkardıktan sonra herhangi bir yerde aldığım koku o kadar rahatsız etmeye başladı ki artık aradaki farkı net bir şekilde anlayabiliyorum. Tabii bu da bir anda olmuyor; yavaş yavaş.
Farkındalık arttıkça dönüşüm kendiliğinden geliyor. Herkesin süreci çok farklı. Bu yüzden önce neyden vazgeçebiliyorsanız ondan vazgeçmeyi denemek gerekiyor. Mesela kendimize sormak gerekiyor: “Ben bu şampuanı kullanacağım ama bu şampuan saçımı temizlerken bana veya doğaya zarar verecek mi?” Bu soruya aldığınız cevap sizi vicdanen rahatsız etmeye başladığında işler daha kolay yoluna giriyor. Bir süre sonra bu yaşam alışkanlıkları da düzene giriyor. Şunu unutmamak lazım: Biz ölümsüzlük ya da muhteşem bir hayat için doğal yaşamak gayretinde olmuyoruz. Biz emanet bilinci penceresinden; Müslümanlar olarak bedenimize ve içinde bulunduğumuz doğaya zarar vermeden yaşamaya çalışıyoruz.
Değerli katkılarınız için çok teşekkür ederiz Feride Hanım. Allah razı olsun.
Rica ederim, sizden de.
Yorum yok! İlk sen ol.