Kehf Suresi’nde bahsedilen bir grup gencin çağın günah ve zulüm ortamından kaçmak için bir mağaraya sığınmaları ve sonra Allah’ın onları hiç ummadıkları şekilde yıllarca uyutması bana hep çok ilginç gelmiştir. Biz olayın bütününü Kur’an’dan okuduğumuz için belki bize çok olağan geliyor ancak bu olayı hayatında bire bir deneyimleyen ‘o’ gençler için bu çok olağan dışı bir durum. Bu tüm olağan dışı durum içerisinde benim bu metinde dikkat çekmek istediğim nokta ise Allah’a gönülden bağlı bir grup gencin hayatlarının en heyecanlı ve enerjisi yüksek zamanlarında şehirden kaçıp kendilerini bile isteye mağaraya kapatması. Belli ki mağaraya gidene kadar pek çok yol denenmiş, olmamış ve son çare olarak sonrasını düşünmeden, “mağaraya kapanmak çözüm mü ya hu!” demeden, mecburen şehirden uzakta bir yere, mağaraya sığınmak kalmış: “Hani o gençler mağaraya sığınmışlardı da, “Ey Rabbimiz! Bize katından bir rahmet ver ve içinde bulunduğumuz şu durumda bize kurtuluş ve doğruluğa ulaşmayı kolaylaştır” demişlerdi.” (Kehf,10) Bu fikir beni çok heyecanlandırıyor. Onların şöyle olduğunu hayal ediyorum: Potansiyeli yüksek, heyecanlı, insana güven veren görünüşlere sahip olan, aralarında şakalaşarak yol alan, birbirleriyle dost olan bir grup gencin sevdiklerini, ailelerini, tüm birikimlerini, her şeyi geride bırakıp mağaraya sığınması… Ve sonra Allah’ın onlara hiç ummadıkları şekilde ikramı: “Bunun üzerine biz de nice yıllar onların kulaklarını (dış dünyaya) kapattık.” (Kehf, 11)
“Bu gençler her okuduğumda bana ilham oluyor; onların mağarasını, Peygamberimiz (sav)’in mağarasını ve sonra kendi mağaralarımı düşünüyorum. Bu ayetleri hayatımın farklı zamanlarında okuduğumda mağaranın tanımı sürekli değişiyor benim için. Hayatım farklılaştıkça mağaralarımı da güncellemem gerekiyor. Mesela üniversite okurken sığındığım mağaralar geliyor aklıma; üniversitedeyken diğer gençlerin dışarıdan ‘eğlenceli’ ve ‘hafif’ gözüken yaşam tarzlarına karşın gittiğim tefsir dersleri, Bi’tanıdık istişareleri, salih arkadaş ortamım benim mağaramdı. Diğerlerinin hayatına her özendiğimi hissettiğimde hep bu mağaralara koştum ben. Sonra başka mağaralarım da oldu. Bir ara haftada bir gün iş çıkışı gittiğim tasavvuf dersleri mağaram oldu. Deneyimler ve imkanlar değiştikçe mağaralarım da değişti ama bir mağaranın gerekliliği hep sabit kaldı. Bizim de şehrin keşmekeşinden kaçtığımız, kendimizle ve Allah ile konuştuğumuz, muhafaza etmeye çalıştığımız her ne var ise niyetimizi tazelediğimiz bir mağaramız olmalı.
Şimdiyse yine bir mağarada hissediyorum kendimi. Bu sefer mağaram evim sanki. Dışarıda dikkatimi cezbeden, canımın çektiği her ne varsa geride bırakıp evime sığınıyorum. Önceden çokça sosyal ve dışarıda vakit geçirmeyi seven birisi olarak günahın bu kadar bol ve ulaşılabilir olduğu bir zamanda evimde kalarak ibadet niyetiyle oğlumu büyütüyorum. Mağaraya sığınmadan salih bir çocuk yetiştirmenin çok zor olduğunu düşünüyorum. Bu mağarada olmayı bilerek ve isteyerek tercih ediyorum. Bu mağarada oğlumu büyütürken kendim de büyüyorum, öğreniyorum. Ashab-ı Kehf gibi sonrasını sormamaya gayret ediyorum. Bugünü yaşıyorum, bugünün hakkını vermeye gayret ediyorum. Sonrasında Allah’ın bana nice hayırlar nasip edeceğine iman ediyorum. Evinden oluşan mağarasına sığınarak Allah rızası için salih evlat yetiştirmek için gayret eden tüm anneler adına Ashabı Kehf’ten nasibimiz var gibi hissediyorum.
“Ey Rabbimiz! Bize katından bir rahmet ver ve içinde bulunduğumuz şu durumda bize kurtuluş ve doğruluğa ulaşmayı kolaylaştır.” Amin.
Zeynep
Yorum yok! İlk sen ol.