Oğlum son birkaç aydır fiziksel dünyanın sınırlarını keşfediyor. Mesela koltuk, yatak gibi yerden yüksek eşyalardan nasıl ineceğini hala tam keşfetmiş değil. Denemeler yapıyor, bazen oluyor, çoğu zaman ise olmuyor. Bazen tam öğrenir gibi oluyor, sonra yine düşüyor. Koltuktan düşmeden yere inmenin yöntemini öğrenene kadar düşmeye devam edeceğini biliyorum. Sadece koltuktan düşmemeyi de öğrenmesi yetmiyor; ayrıca yataktan düşmemeyi, ayağa kalktıktan sonra yavaşça yere oturmayı, fırının sıcak olabileceğini, boğazına kaçırmadan bardaktan su içmeyi ve daha pek çok beceriyi öğrenmesi gerekiyor. Her bir beceriyi geliştirirken dikkat etmesi gereken ayrı noktalar var. Onun için hayata öğrenecek ne de çok şey var.
Oğlumun bu çok çabalayan ama sürekli aynı hataları yapan halini görmek bana en çok bizi, yetişkinleri hatırlatıyor. Oğlum belki şimdi fiziksel dünyanın sınırlarını keşfetmeye çalışıyor, yetişkinler olarak biz de manevi sınırlarımızı keşfetmeye çalışıyoruz. Allah bir insanı nasıl olgunlaştırır, merak ediyoruz mesela. Olgunlaştıkça hayatın hikmetine ulaşacağımızı ve böylece daha huzurlu bir hayat yaşayacağımızı hayal ediyoruz. İşte bu yüzden de olgunlaşmanın, tekâmül etmenin, hep daha kâmil bir insan olmanın yollarını arıyoruz. Bu yolları ararken biz de çokça düşüyoruz. Düşmeler canımızı çok acıtsa da en çok koltuktan düştüğümüz zamanlar daha olgun olmanın yollarını bize işaret ediyor. Her düştüğümüzde kendimizi aciz hissediyoruz, eksiklerimizi fark ediyoruz, daha öğrenecek çok şeyin olduğunu idrak ediyoruz ve Allah’a yönelmekten başka çaremiz de kalmıyor. Sorular soruyoruz kendimize ve O’na: Hangi koltuktan düştüm? Neden düştüm? Ne zaman düştüm? Kimle düştüm? Neden bu koltuk hep benim karşıma çıkıyor!? Başka koltuk olsa düşmez miydim? Koltuğa çıkmazsam düşmez miyim? Mesele gerçekten koltuk mu peki?
Hayatın farklı evrelerinde farklı imtihanlar içinde kendimizi benzer durumda benzer duyguları hissederken bulabiliriz. Başımıza hep benzer imtihanların geldiğini, hep benzer insanlarla karşılaştığımızı, bütün bu benzer sorunların hep bizi bulduğunu düşünebiliriz. Böyle hissediyorsak gerçekten böyledir belki de. İyi de Allah neden bizi hep benzer durumlarla imtihan etsin ki? Aslında muhatap olduğumuz her imtihan Allah’ın bizden vazgeçmediğinin, bize hala bir şeyler öğretmek istediğinin birer kanıtı. Her imtihan, Allah’ın bize gösterdiği eksik taraflarımızı değerlendirip daha iyi birer Müslüman olmamız için bize verdiği birer fırsat. Benzer yerlerden olduğunu düşündüğümüz imtihanlar da bizdeki bazı önemli değişimlerin gerekliliğine dair ciddi birer işaret. Değişmedikçe, öğrenmeyi reddettikçe düşmemiz bu yüzden. Allah bizi çok seviyor ve öğrenmemiz gereken bir şeyi tam olarak öğrenmeden bizi o imtihandan geçirmiyor. O bizden umudu hiç kesmiyor.
Ama öğreneceğiz. Oğlumun koltuktan düşe düşe düşmemeyi öğreneceği gibi…Ya da meselenin koltuk olmadığını, koltuğa kızmaması gerektiğini, koltuğun sadece bir sebep olduğunu, koltuktan düşmemeyi başardığında koltuğu yarattığı için Allah’a şükredeceğini öğreneceği gibi…
Zeynep
Yorum yok! İlk sen ol.