Bizler borçluyuz.Kendimizden tutun da, içinde bulunduğumuz evrene kadar borcumuzun olduğu bir çok katmanla karşılaşıyoruz.Tıpkı bir evrensel kümenin içinde alt kümeleler, bunların birbiriyle olan kesişimleri, kapsayanı/ dışta kalanı derken insan hayatının geçtiği katmanların konumlanmasını bir anda karmaşık görebiliyoruz. Öyle görüp akışına bırakınca da, daha karmaşık bir yaşayışta bulabiliyoruz kendimizi.
Bir kedinin oynadığı ip gibi; hayat, içinde öylece yuvarlanıp gittikçe daha da çözülmez ve içinden çıkılmaz bir hal alıyor bizim için. En azından benim için böyleydi ve ipin ucunu bir yerde yakalamam lazım, düğümleri açmam lazım diyerek kendimce borçlu olduğum bu katmanları düşündüm durdum. “Kendim” dediğim o katmanın dışına çıktığımda rotayı aileye bağladım. Bir sonraki adımda okuduğum okul ve yaşadığım semti baz aldım. Bu katmanı da aştığımda bulunduğum şehire geldim. Ondan sonra ülkeme, sonrasında yaşadığım dünyaya, en nihayetinde evrene derken arada kaçırdığım daha kaç katman olduğunu hak verirsiniz ki hesaplayamadım.
İpi çözmek için çabalarken ilk önce başlangıç noktasını bulmaya çalıştığımız gibi, kendimizce bir rota belirlerken de o başlangıcı, temeli de diyebiliriz, çok iyi konumlandırmamız gerekiyor. İşte ancak bu noktada emin olarak ve birçok bilgiye/tecrübeye/ örneğe dayanarak söyleyebiliyorum ki: işe “kendimizden” başlamamız gerekiyor.Burada durumu bencillikle karıştıranlar olabilir, o da borç kavramını ne olarak algıladığımıza bağlı oluyor.
Ben burada borç kavramına Müslüman bakış açısıyla bakıyorum, ödenmesini vazife biliyorum ve ne kadar o bakış açısından saparsam evet; iş o zaman bencillik olarak görülebiliyor. Bu kavramın içini doldurmayı siz okurlara bırakarak, ben bu yazıda öncelik meselesine değinmek istiyorum.
Yukarıda kendimce sıraladığım katmanlardan bahsetmiştim. Bunların içinde bir git-gel yaptığımda şunları farkediyorum: Aslında her borcunu ödediğimiz katman, kendinden önceki ve sonraki katmanların da borcunu hafifletebiliyor. Mesela huzurunu tayin ettiğin bir mahalle, senin aileni ve kendini de huzura götürebiliyor. Tersi olarak huzurunu tayin ettiğin bir aile, mahallenin de sükunetine katkı sağlayabiliyor. Fakat olaya borcun miktarı ve ödemek için gereken zamanı hesaplayarak bakınca, kısa bir ömürde bunları en pratik yoldan halletmek için işin içine “öncelik” meselesi giriyor.
Eğer bu açıdan bakarsak şunu göreceğiz; katman büyüdükçe oraya ödenmesi gereken borç her ne kadar çapı oranında olsa da ayrılması gereken zaman daha az oluyor. Mesela “dünya” dediğimiz katman özelinde olan bir borç çok büyük bir borç olmasına rağmen, insan ömründe belki de bir süreliğine yaptığı bir işle bunu ödeyebiliyor veya hiç karşılaşmıyor bile. Biraz daha anlaşılır olması için gündemimizden örnek verebiliriz. Mesela pandemi olan bir hastalığa aşı bulmak, insanın yaşadığı dünyaya olan meşakkatli bir borcudur ve bu aşıyı bulmak insanın önceki katmanları için harcadığı zamana bakıldığında daha kısa sürer.
Bu örnek için süreç sadece o pandemi olan hastalığın ortaya çıkmasıyla başlar ve aşı bulununca da biter. Dedik ya insanın belki de ömründe hiç karşılaşmayacağı bir borç olabilir bu. Ve bu borç bile her insana değil, bu alanla ilgilenen insana düşen bir borçtur içinde bulunduğumuz koşullara bakıldığında. Yani bahsedilen katmanın büyüklüğü arttıkça oraya ait borç bir iş bölümü şeklinde ödenebiliyor ki bize zaman kazandıran da büyük ölçüde bu oluyor.
Katman küçüldükçe de tam tersi bir orantı çıkıyor karşımıza. Temele koyduğumuz katmana doğru gittikçe, oraya ödeyeceğin borcun yükü az olmakla birlikte harcayacağın süre de epey bir fazla oluyor. Mesela insan, kendine olan borcunu ömür boyu ve her an ödemekle vazifeli oluyor. Kendi sağlığı, ahlakı, beslenmesi, eğitimi ve daha birçok kişisel alana giren şeylerin borcu kişi ölene kadar devam ediyor. Fakat bunlar rutin haline getirilince, birim zamana düşen borç miktarı olarak daha hafif kalıyor.
Durum böyle olunca aklımda yavaş yavaş çözülmeler başlıyor. Şunun farkındayım ki bir katmanı halledip bitirince diğerine geçmek sonra diğerine… gibi bir olay değil bu. Aynı anda her katmandan vazifeli olabilirim ben, oluyoruz da. Olay birinden birini seçmek meselesi de değil. Olay şu ki; 24 saatin 16 saatini dıştaki katmanlara harcarken, 8 saatini içe harcamak ve bunun yeteceğini sanmak. Ömür boyu sorumlu olduğun bir bedeni veya yaşadığın aileyi günlük 8 saatlik bir alana sıkıştırmaya çalışırken, belki de borcunun henüz başlamadığı ve başlasa bile kısa zamanda halledilebilecek bir katman için günlük 16 saatini vermek. Ve normaldir ki yükü ağır olan borcu sırtlanmak için gereğinden fazla zaman harcayınca, hafif sandığımız borçlarımız için kendimize yeterli enerji ve zaman bırakmamak. Ve maalesef ki onlar birikince ve bir anda ödenmesi amaçlanınca da insana bir çığ gibi gözükmesi, benim yakındığım olay.
Bu kıyaslamalara bir örnek vermek gerekirse de;“Gündemimizi alan şey siyaset olduğu kadar aile bireylerimiz olabiliyor mu?” sorusunu sorabiliriz. Bir yuvanın içinde ömür geçirdiğimiz müddet boyunca yanımızdaki insanlara harcamamız gereken enerjiyi, ülke/dünya siyasetine harcayınca , hele ki alanında da ehil değilsek, ne olur? Elimizdeki imkanlar dahilinde de dışarıda uçan sinekten bile haberimiz olurken, dibimizde hatta içimizde kopan fırtınaları göremez oluruz. İçteki katmanı doldurmadan dışarıyı doldurmaya çalışmış oluruz. Ve bir sendeleyeşimizde dönüp bakınca görürüz ki bu sendeleten şey bizim içimizde/yakınımızda bıraktığımız boşluklar, borcunu unuttuğumuz katmanlar.
Buraya kadar hasarı fark ettirebildiysem, yüzeysel bir çözüm konuşup sonrasında bireysel olarak detaylarına gidip bakabiliriz. Özellikle evlere çekilip tam da borcunun ödenmesi ağırdan alınmış katmanları tamir etmek için, uzakları yakın eden icatlardan da biraz soyutlanıp, bu krizi fırsata çevirebiliriz.
Bu noktada reçeteyi ben vermiyorum elbet, sadece var olan reçeteyi hatırlatıyorum ki O bizlere çok kolay bir tarif sunuyor bu noktada. Kur’an; en başta kendimize gelerek [1] ve eksiklerimizi kapatarak [2] başlamamızı sonra en yakınımızdakilerin kalplerine ulaşarak [3] devam etmemizi emrediyor. Küçük diye nitelendirdiğim katmanlara yönelik olan bu borçları defalarca tekrarlıyor. En büyük katmana ödeyeceğimiz borcu bildirmek içinse gücümüz ve çapımız dahilinde olanı vermem için emrediyor. Çünkü O biliyor ki: biz içten düzeltebildiğimiz kadar dışarıya sağlam tesir edebiliriz. Ve yine biliyor ki dışarıya ne kadar tesir edersek edelim; haddinden fazla zamanımız oraya gittikçe içtekilerin borç açığını yetiştirmekte gecikir durur, geri dönüp baktığımızda da çoğu şeyi yerinde bulamamış oluruz.
Önceliklerde şaşmamak duasıyla…
Fatmanur Yavuz
[1]: “Hepiniz Allah’a tövbe edin, ey mü’minler! Belki böylece korktuğunuzdan kurtulur, umduğunuzu elde edebilirsiniz.” (Nur sûresi (24), 31)
[2]:“Bunlar, tövbe edenler, ibadet edenler, hamd edenler, oruç tutanlar,rükû’ ve secde edenler, iyiliği emredip kötülükten alıkoyanlar ve Allah’ınkoyduğu sınırları hakkıyla koruyanlardır.Mü’minleri müjdele.” (Tevbe,9/112)
[3]:“Ey iman edenler! Kendinizi ve ailenizi yakıtı insanlar ve taşlar olan ateşten koruyun. Onun başında, acımasız, güçlü, Allah’ın kendilerine buyurduğuna karşı gelmeyen ve kendilerine emredileni yerine getiren melekler vardır.” (Tahrim, 6)
Çizim : https://pin.it/1Jnifae
Yorum yok! İlk sen ol.