“Hepsi de alçalmış bakışlarla mezarlarından çıkarlar. Tıpkı yayılan çekirgeler gibi.“
Bi beş saniye kadar hep beraber düşünelim. İnsanoğlu olarak en fazla katlanamadığımız duygu nedir? Bizi en değersiz hissettiren davranışlar nelerdir? Durun ben cevaplayayım: Kişiden kişiye değişmekle beraber neredeyse insanların tamamı umursanmamayı hazmedemez. Karşımızdaki birini yok saymak ya da çevremizdekilerin bizi görmezden gelmesi insana çok dokunur.
Neden böyleyiz peki? Çünkü insanoğlu daima var olmayı, bilinmeyi ister. İçsel bir özelliktir bu. Yok olmak, en ağır cezalardan daha kötü hissettirir. İçimizde hiç yok olmama isteği vardır. “Gerçeğin peşindeyim.” diyen fiyakalı entelektüeller aslında içlerindeki bu sonsuzluk hissinin kaynağını aramaktadır. Sonsuzluk bir şekilde hayatımızın her alanına dahildir. Ama niye?
Aslında bu Allah’ın yasalarıyla çok uyumlu. Şöyle ki, canlı bir varlık olarak su, yemek veya uyku gibi sıralayabileceğimiz birçok ihtiyacımız var. Aynı zamanda bu ihtiyaçlarımızı giderebilmemiz için birçok imkân sunulmuş. Hem de çeşit çeşit! Demek ki Allah’ın tamamlayan bir sistemi var. İçimizde duyduğumuz her ihtiyaç karşılığını buluyor. Öyleyse hep var olma ihtiyacımız neden karşılıksız kalsın?
Eğer sizlerde sonsuzluk kavramına dair bir düşünce kapısı aralayabildiysem şimdi Kuran’la paralel olarak ölüm ve sonrasından bahsetmek istiyorum. Öncelikle incelememiz gereken eşsiz bir ayet var:
“Hepsi de alçalmış bakışlarla mezarlarından çıkarlar. Tıpkı yayılan çekirgeler gibi.”
54-Kamer Suresi 7
Her şey bitmiş. Yıldız kümelerini bir tarafa bırakın, Güneş bile sönmüş. Gök ve yer birleşmiş. Evren darmaduman halde. Canlı namına tek bir yaprak kalmamış. Evet, o günden bahsediyorum. Milyarlarca insanın yeniden dirileceği o dehşet dolu gün. Şu ortalama 70 senelik ömrümüzün her saniyesinin hesabını vereceğimiz gün. İşte o gün insanların mezarlarından çıkışı ayette çekirgelerle tasvir edilmiş. Allah’ın elbette vurgulamak istediği bir nokta var, öyle değil mi?
Son yüzyılda böcekler üzerinde mikro kameralar ve sistemli gözlemle yapılan araştırmalar, neden çekirgelerin örnek olarak gösterildiğini anlamamıza yardımcı oluyor aslında. Şöyle ki, çekirgeler çoook kalabalık sürüler halinde göç ederler. Milyonlarca çekirge bir araya gelerek kilometrelerce uzunluk ve genişlikteki kapkara bir yağmur bulutunu andırırlar. Bu sürülerin bazılarının 3-5 kilometre genişliğinde ve metrelerce derinlikte olduğu tespit edilmiştir.
Ayrıca çekirgeler yumurtalarını toprağın içine tohum gibi yerleştirirler ve çekirge larvaları uzun bir müddet toprağın altında kaldıktan sonra yeryüzüne çıkarlar. İnsanlığın dirilmesiyle çekirgelerin ortak noktalarını saptayacak olursak çekirgeler kalabalık halinde göç ederler. “Ölüm dünyadan göç etmektir.” İfadesine harika bir vurgu değil mi?
Ayrıca çekirgelerin larvalarının toprağın altında uzunca bir süre bekleyip sonra yeryüzüne çıkarıldıklarından bahsettik. Bu bilgi de aslında ölümden sonra toprağın altındaki o amansız bekleyişimize değiniyor.
Benzetmelerin kafamızda daha iyi oturabilmesi için bir örnek daha verelim. Amerika’nın New England bölgesinde yaşayan çekirgeleri inceleyelim. Bu çekirgeler 17 yaşına bastıkları yılın mayıs ayında, uzun yıllardan beri yaşadıkları yer altındaki karanlık yarıklardan toprak üzerine çıkarlar. Eğer insanlara “Sizi karanlık bir yere kapatacağız ve saatiniz olmadan, dış dünyayla bağlantınız olmadan 17 gün sonra hep beraber dışarı çıkacaksınız” deseniz, emin olun birçok insan 17 günlük süreyi doğru tahmin edemez. Dünyadayken maddi bedeni mezara konmuş insanların, ahirette topluca yaratılmalarına bundan güzel örnek olur mu?
Yazıyı sonlandırmadan önce ölüm ve sonrası hakkında değinmek istediğim ufak bir nokta daha var.
Kuran’da birçok konu apaçık anlatılırken, özellikle bizim duyu organlarıyla algılayamadıklarımız benzetmeli anlatım metoduyla (müteşabih olarak) anlatılır (Ali İmran Suresi 7). Cennet ve cehennemin anlatılışında da bu benzetmeli anlatım metodu kullanılır (Bakara Suresi 25). Buradan ahiretteki nimetlerin müteşabih, yani benzetmeli anlatımla anlatıldığı anlaşılmaktadır. Yani ahirete dair anlatımların tam anlamıyla nasıl olduğunun anlaşılması ancak ahirete gidilmesiyle mümkün olacaktır.
Dünyadaki anlatımlar ahiret hakkında bir bilgi kaynağı olmakla beraber, bu anlatımlar benzetmeli (müteşabih) oldukları için, bunların %100 ahiretin resmi olarak düşünülmesi hatalı olur. Cennetteki mutluluk, cehennemin pişmanlığı apaçık olmakla beraber, Kuran’ın anlatımlarının tam anlamıyla neyin karşılığı olduğu ahirette anlaşılacaktır.
Ayrıca ahiretle ilgili anlatılanların cennetin ve cehennemin bütününün bilgisini kapsamadığı unutulmamalıdır. Türkiye’deki Antalya yöresini anlatmaya kalksak bile Kuran’dan kalın bir kitap olurdu. Kuran, cennet ve cehennem ile ilgili tüm ayrıntıları verseydi herhalde yüz binlerce cilt kitap olurdu. Kuran’da cennet ve cehennem ile ilgili belli kesitler verilir, bu insanlar için belli ipuçları niteliğindedir. Cennette birkaç meyvenin isminin sayılması, cennette bir tek o meyvelerin olduğunu göstermez.
Cennette insan nefsinin arzuladığı her şeyin olduğunun söylenmesi bu dediğimizin bir delilidir (Enbiya Suresi 102, 42-Şuara Suresi 22, 43-Zuhruf Suresi 71, 50-Kaf Suresi 35). Kuran, insanların ve indiği ilk dönemin genel arzu ve korkularına göre ahiretten kesitler vermiştir. Elbette bu kesitler doğrudur. Fakat bu kesitler, cennet ve cehennemin bütününü ifade etmez, sadece belli tabloları benzetmeli anlatımla sunar.
Ölüm ve sonrası aklımızda ne canlanıyorsa çok daha görkemlisi, belki çok daha dehşetlisi. Her canlı, her nesne amacına uygun hareket ettiğinde anlam ve değer kazanıyor arkadaşlar. İçimizdeki bu sonsuzluk hissi bize asli görevimiz olan sonsuz hayatımızı inşa etme amacı hakkında ipucu veriyor. Bu sese kulak verelim mi?
Sevgilerle
Didar Varnalı
Yorum yok! İlk sen ol.