“Lise yıllarımdan hatırımda kalan şuydu: Lisenin sonuna doğru artık okula her girişimde örtümü çıkarmak… Okulun içinde “ben” olmamak çok ağrıma gidiyordu. Arkadaşlarım vardı sevdiğim, ancak onlar da beni bu konuda anlamıyorlardı.”
“Başkalarının aşkıyla başlıyor hayatımız” diyor şair Türk İsmet Özel. Benim hikayem başkalarının hayatıyla başlıyor. Ortaokula yeni başlamıştık. Okulum evimize on dakika yürüme mesafesindeydi. Semtimizdeki caminin imamı sınıftan bir arkadaşımın babasıydı. Arkadaşım o sene evden okula, okuldan eve gelip giderken başörtüsü takmaya başlamıştı. Okul çıkışında, okulun girişindeki otoparktaki arabalardan birinin arkasına geçip başını örtüyor, eve öyle gidiyordu. Bu yenilik arkadaşımın hayatında birçok şey değiştirmiştir benim bilmediğim. Ama benim açıkça şahit olduğum değişiklik ise okuldan birilerinin onu görüp dalga geçmeye başlamalarıydı.
Arkadaşımı rahatsız eden bu durum benim de bir hayli canımı sıkıyordu. Ben de onunla birlikte olduğumu göstermeliydim. Sadece laf atanlara cevap vermek yeterli gelmemişti bana. Hikayeye kendim devam ettim. Bir gün eve gidip annemin başörtülerinden bir tanesini seçtim. Anneme kapanacağımı söyledim, sebebini de anlattım. Annem bana şimdi kapanmamam yönünde bir şeyler söylemişti. Bunun heves olduğunu düşünüyor ve sonrasında açılma ihtimalime karşı vakti geldiğinde kapanabileceğimi söylüyordu. Ama yine de beni bu konuda serbest bırakmıştı.
Ben ise kararımı vermiştim ve kararımı uygulamamamı engelleyen bir durum da söz konusu değildi. Ertesi gün ben de okula kapanıp gittim. Artık birbirimize destek olacaktık arkadaşımla. O kadar heyecanlıydı ki. Okul çıkışında da otoparktaki arabalardan birinin yanına gidip, arabanın camında başörtümüzü düzeltip yola koyuluyorduk. Okulda bunu yapan üç dört kız olmuştuk sanırım. Çoğu kişi ilk kapandığında hissetmiştir. Yolda yürürken sanki herkes bana bakıyormuş gibiydi. Zaman geçtikçe bu duruma alışmıştım.
İlk olarak zamanı geldiğinde başörtüsü örtmem gerektiğini ailemden öğrenmiştim. Tesettürle ilgili ayet veya herhangi bir bilgi yoktu zihnimde. Ortaokul boyunca bu şekilde devam ettim ve lise tercih dönemleri geldi. O zamanlar imam hatip liselerinin ortamı ve eğitimi hakkında ablamın okulundan dolayı çok iyi bir izlenimim yoktu. O yüzden OKS puanım düşük gelirse imam hatip lisesine giderim, iyi gelirse anadolu lisesine giderim diye düşünüyordum. Nihayetinde İstanbul’da bir anadolu lisesine kaydoldum. Bu lisede de ortaokuldaki gibi lisenin kapısına kadar örtülü, içeri girerken örtüsüzdüm. Artık bu duruma alışmış gibiydim ancak birbirinden çok farklı arka plandan gelen öğrencilerin toplandığı lisede, içinde bulunduğum ortamdan dolayı kafamda birçok soru oluşmuştu.
Bunlardan biri de örtünmem ile ilgiliydi. Evet örtünüyordum ama biri bana neden örtündüğümü sorduğunda ne cevap vereceğimi bilmiyordum. Araştırmaya koyuldum, tesettür ayetlerini ayrıntılı bir şekilde inceledim, öğrendim. Ancak bu da yeterli değildi, fikri bir alt yapıya ihtiyacım vardı. Evimizdeki İsmet Özel’in eski basım kitaplarını okumaya başladım. İlk başta hiçbir şey anlamıyordum, ama kitapları bırakmayı düşünmemiştim, tekrar tekrar okuyordum. Waldo Sen Neden Burada Değilsin?, Taşları Yemek Yasak…
Evdeki kitaplar bitince üç ayda bir aldığım bursumla sahafları gezip kitaplar almaya başlamıştım. Bu süreçle birlikte artık sergilediğim duruşu fikren de benimsemeye başlamıştım. Lisemi değiştirmek istiyordum ancak buna ailem pek yanaşmayınca ben de bu fikrimi onlara karşı diretemedim. Lise yıllarımdan hatırımda kalan şuydu: Lisenin sonuna doğru artık okula her girişimde örtümü çıkarmak. Okulun içinde “ben” olmamak çok ağrıma gidiyordu. Arkadaşlarım vardı sevdiğim, anlaştığımız ancak onlar da beni bu konuda anlamıyorlardı. O yüzden lise yıllarım aklıma geldiğinde hep içimi bir burukluk kaplar.
Sonunda üniversiteye başladım ve okula örtülü olarak gidiyordum. O kadar rahatlamıştım ki artık istediğim gibi giyinebiliyor olmam ve her ortamda kendim olmam benim için çok sevindirici bir durumdu. Üniversite sürecinde ise tesettür sevgim daha da arttı. Ben hazırlıktayken bir gün okulumuzun yanındaki caminin konferans salonuna gelen bir hoca hanım (Allah kendisinden ebeden razı olsun) konferansta tesettüre değinmişti. O günü unutamıyorum. Çok samimi bir üslupla gelmeden önce tekrar bu konuyu araştırdığını ve tesettürün ev içinde giyilen kıyafetlerin tamamının örtülmesi demek olduğunu söylemişti. O gün üzerimde uzun boy bir tunik vardı. Dersten çıkar çıkmaz ev arkadaşımla birlikte kendi evime gelip, evdeki feracemi giymiştim. O günden sonra tam boy giyinmeye başladım. Başörtümü de omuzlarıma salıyordum. O sene yine aynı konferans serisine gelen başka bir hoca Hz. Ali(ra)’nin teslimiyet hususunda ayağa giyilen mesh ile abdest alma örneği üzerinden dinin teslimiyet olduğunu anlatmıştı.
Bu noktada, dinimizi sorgulamanın, yalnızca Allah’ın hikmetine ulaşmak niyeti ile önemli ve gerekli olduğunu fark etmiş ve bu örnekten çok etkilenmiştim. O yüzden de sürekli ortalıkta ağızdan ağıza dolaşan, mantık çerçevesinde anlamlı bile olmayan her soruya cevap verme derdine girmenin telaşesine kapılmadan emin adımlarla ilerlemek gerekiyordu. Soru elbette sorulurdu ancak bu sorular anlamak için mi muhalif olmak için mi soruluyordu bunu da düşünmek gerekirdi.
Velhasıl, hayatımın bu dönüm noktalarını şimdi düşündüğümde geleneğin ve ailede görülen uygulamanın ne kadar önemli olduğunu görüyorum. Evet ben çok da bilincinde olmadan kapanmıştım ama bunu severek yapıyordum, çünkü arkadaşıma destek olmuştum ve örtününce annem gibi olmuştum☺
Lise sürecimde yazın mahallenin Kur’an kursunda hocalarım bana sure ezberi yaptırırken, kabir sorularıyla birlikte neden örtünmem gerektiğini de anlatsalardı, diye çok düşünmüşümdür. Yine de ben belli bir yaşa gelince kendi sorgulamamı da yaptım ve hep şöyle düşündüm: Benim yaptığım iş doğru ama ben bunu neden yapıyorum? Sonrasında Allah bana kapılar araladı, hem lisede hem üniversitede nice vesilelerle işaretler gösterdi. Şu an baktığımda geleneksel olarak kapananları düşünüp, çoğu kişinin aile içinde doğal olarak gelişen tesettür sevgisini bile zorbalıkmış gibi görmesi garibime gidiyor.
Lisede bir hocam bana zorla mı kapandın diye sorduğunda ben ”yoo” demiştim, bir yandan da hocanın neden böyle bir soru sorduğunu anlamlandırmaya çalışırken. Demem o ki, gelenek bazen dinin önüne geçip kötü boyutlara uzanabilse de, gelenek dediğimiz şey bizi dini kitapların yasaklandığı, ibadetlerin gizli yapıldığı günlerden bugünlere getirdi. Sürekli geleneği suçlamak yerine, geleneğin din ile kesişen kısımlarını sevdirmeli ve öğretmeliyiz.
Benim hikayem arkadaşımın başörtüsüyle başladı. Büyüdükçe nice hikayeye ortak olduğumu gördüm. Ortak yaşanmışlıklar bizi birbirimize bağlar ancak her birimiz bu yaşanmışlıktan kendi payımıza düşeni alırız. Kendi hikayemizle yola devam ederiz. Yaşantısı benim gibi ilerlemeyen niceleri vardır belki. Yine de ben geriye döndüğümde aileme, arkadaşıma, hayatıma dokunan birçok kişiye bende bıraktıkları izlerinden ötürü minnet duyuyorum.
Gülnihal
Çizim: https://pin.it/Tv1A6VP
Ne kadar güzel demişsin, geleneğe olan bakış açısında da çok haklısın. Sadece; insan, daha iyi bir bilinç yahut eğitim olamaz mıydı diye düşünmeden edemiyor…