“Adam kadını dövüp sokağa atıyor ama kapı kapandığında yumruğunu sıkıp bir damla gözyaşı dökünce “Aaa aslında aşıkmış” oluyor. Sevginin hiçbir yerinde şiddete yer olmadığı gerçeği göz ardı edilerek bu durumun “hem aşık hem erkek” olmanın zorluğu diye lanse edilmesi, genç kızlarda “demek sevmek erkek için daha zor” algısı oluşturuyor. ”
Televizyonun hayatımızdan giderek çekilmesi, onun hayatımızdaki etkilerinin de yavaş yavaş silindiği anlamına gelmiyor maalesef. Twitter ve Instagram aracılığıyla televizyondaki konuların, sahnelerin yayılması artık çok daha kolay. İnsanlar söz konusu programı ya da diziyi izlemiyor olmasına rağmen Instagram’da Keşfet, Twitter’da Trend Topic listesi insanları hiç habersiz bırakmıyor sağ olsunlar. Yapımcılar da bunu çok iyi bildiklerinden her bölümü sansasyonel sahnelere boğuyorlar.
Kadın-erkek ilişkilerini dizilerdeki karakterler üzerinden son derece yabani işleyen bu yapımcıların ekmeğine yağ süren en büyük problemlerimizden biri de dizi karakterlerini “shiplemek”. İzleyicinin dizideki favori kadın karakteri ve erkek karakteri birbirine yakıştırması diye tanımlayabileceğimiz bu kavram, söz konusu karakterlerin idealleştirilmesi ve sevenlerinin fanatikleşmesi ile karakterlerin tüm davranışlarını kabul edilebilir hale getiriyor.
Özellikle erkek karakterin flört şiddetine varan davranışları onları “shipleyen” genç kızlar arasında normalleştiriliyor. Hatta bunun bir çeşit şiddet olduğunun farkına varmadan buna heves etmelerine sebep oluyor. ‘Seviyorsa sahiplenir, aşıksa kıskanır, uğruna kavga da eder adam da öldürür’ beklentisiyle dolup taşıyor zihinler. Adam kadını dövüp sokağa atıyor ama kapı kapandığında yumruğunu sıkıp bir damla gözyaşı dökünce “Aaa aslında aşıkmış” oluyor.
Sevginin hiçbir yerinde şiddete yer olmadığı gerçeği göz ardı edilerek bu durumun “hem aşık hem erkek” olmanın zorluğu diye lanse edilmesi, genç kızlarda “demek sevmek erkek için daha zor” algısı oluşturuyor. Ee sevmesi daha zorsa sevgisi de daha değerlidir, o halde bunu hangi şekilde yansıttığının çok da bir önemi yoktur. Sever bağırır, çok sever vurur, daha da çok sever öldürür. Ataerkil toplumda erkeklerin içinde biriken öfkenin şiddete dönüşmesi an meselesi çünkü. Ne de olsa bu toplumda kadın-erkek ilişkilerinde yaptıkları her şey için bir kılıf mevcut.
Elbette Türkiye’nin her yerinde bu geçerli değil ancak namus cinayetleri de çok eskilerde kalmış Doğu Anadolu adeti değil. Flörtlerini kendi namusları sanan egolarını tamamlayamamış, çevresindeki her kadın üzerinde hakimiyet kurmaya çalışan zorbalarla dolu büyük şehirlerimiz. Asıl sorun ise bu durumu değiştirebilecek gücü olan kadınların medya ve televizyon eliyle sindirilmesi.
Şimdi biraz perspektifimizi daraltalım, tüm kadınlardan veya sıradan bir genç kızdan değil de İslami bilinç ile hareket edenlerinden bahsedelim. ‘İdeal olanı budur, ablalarım kardeşlerim gelin bunu yapalım.’ diyemem. En nihayetinde ben de 20 yaşında, büyükçe bir genç kız, küçük bir kadın sayılırım. Ama yine de bu konunun bizi neden ilgilendirdiğine dair söyleyeceklerim var.
Bu konu, “Müslümanın flörtü olmaz, dolayısıyla flört şiddeti ile işimiz olmaz” diyerek kör-sağır kalabileceğimiz bir konu değil. Nice imam hatipli genç kızın Türkiye’deki dizilerden çok da farkı olmayan Kore dizileri ile gönül bağı malum. Her ne kadar özel hayatlarında flört/sevgililik gibi uygunsuz durumlardan kaçınacak olsalar da dizilerden tanıdıkları “ideal” adamların davranışları, eşleri ile ilişkilerinde önemli bir yer tutacaktır.
Özellikle muhafazakar ailelerden gelen genç kızlar, flört şiddetini deneyimlemedikleri için karşılarındaki tek örnek olan diziler ve onların ne sevmeyi ne gülmeyi bilen duygusuz ama “cool” adamları yüzünden, duygusal tatmin çıtalarını giderek aşağı çekiyorlar. Çoğu zaman kadınların evlilikteki mutsuzluklarının temel sebebi, tanışma ya da nişanlılık sürecinde fark etmeden uğradıkları flört şiddeti ve buna bağlı olarak karakterlerinden verdikleri tavizler. Adam “poker face* ” olması gerektiğini düşünüp son derece duygusuz davranırken, kadın da bunda bir beis görmüyor çünkü idealin bu olduğunu izlemiş yıllarca.
Tam da bu sebepten yalan dünyaların kurgu ilişkilerini yalnızca izlemeyerek boykot etmemeli, aynı zamanda sosyal medyada bu tarz kadına duygusal şiddet uygulayan sahneleri de eleştirip her seferinde sesimizi çıkarmalıyız. Toplum olarak “kocasıdır, döver de sever de” anlayışından, fiziksel şiddetin kabul edilemez olduğu algısına yeni yeni geçiş yapabilmişken, duam odur ki erkeğin sözde severken yaşattığı duygusal şiddetin de farkına bir an önce varabilelim.
Gülsüm Özkaya
* Boş bir ifade, yüzün nötr olarak konumlandırılması ile karakterize edilen yüz ifadesidir.
Türk dizileriyle Kore dizilerini nasıl birbirine bağdaştırdınız anlayamıyorum. Daha çok Kore dizileri yüzünden insanlar beklentinin arttığını söylüyor ki ben de böyle düşünüyorum. Kdrama izleyen biri olarak Türkiye’de gösterilen erkeklerden çok daha farklılar. Düşünceli çoğu karakter. Ki kadına şiddet gösteren bir erkek nadiren görmüşümdür. O da psikopat bir karakter olarak gösterilmiş ve kötü biri olduğu net bir şekilde belirtilmiştir.