Varlık âlemindeki ilk hatayı Hz. Âdem (as) yapmıştır. Şeytanın vesveselerini dinleyerek yasak olan ağaca yönelmiştir. Bu hata vesilesiyle Âdem cennetten kovulur, büyü bozulur. Dünyanın yaratılması için bir sebep oluşur. Hz. Âdem (as) tövbe eder ama Allah onu yine de cennetten çıkarıp dünyaya yerleştirir. Bu da Allah’ın, Âdem’in tövbesini kabul etme şeklidir. Hz. Âdem (as) için yeni bir hikaye başlarken tüm insanlık için de bir hikaye başlar aslında. Mesele ne Âdem’dir ne yasak ağaçtır ne de şeytandır. Allah bu imtihan dünyasını yaratmak istemiştir ve diğer her şey birer sebeptir. Sebepleri yaratan da sonuçları yaratan da Allah’tır.
Hz. Âdem (as) hata yaparak melek olmadığını göstermiştir. Yaptığı hatanın farkına vardıktan sonra tövbe etmesi ile de meleklerden tekrar ayrışır. Çünkü insan iradesi olandır. Hata yapma iradesi de tövbe etme iradesi de kendisinde saklı olandır. Bu haliyle hem şeytandan hem melekten ayrılır. Ne şeytan gibi hata yapıp hatasında ısrar etmiştir ne de hiç hata yapmayacak kadar “melek” olabilmiştir. Hz. Âdem (as) insandır, hem de ilk insan. Hata yapması ve hatadan dönmesini bilmesiyle insanlığın kaderinin başlangıcı olandır. İlk yanılan ve ilk telafi edendir. Hatadan sonra nasıl telafi edileceğini bize ilk gösterendir. Tüm olanlar; şeytanı, vesveseyi, yasak ağacı, Hz. Âdem (as)’ın nefsini ve iradesini yaratan Allah’ın kaderi dairesindedir. Hz. Âdem (as) kendi iradesiyle yasak ağaca gitmiştir ve sonra kendi iradesiyle tövbe etmiştir. Her şeyin kaderi elinde olan Allah, Hz. Âdem (as)’ın önce yasak ağaca gideceğini ve sonra tövbe edeceğini bildiği için kaderi böyle yazmıştır. Dünya zaten hangimizin daha güzel işler yapacağını sınamak için vardır.¹ Bu yüzden hatanın varlığı, insanın sınandığı bu dünyada kaçınılmazdır. İradenin sonucudur hata yapmak. Çünkü irade söz konusu olduğunda iki yol vardır insanın önünde. Ya hakkı seçecektir ya da bâtılı. İnsan nisyan (unutma) üzerinedir. Hakkı bazen kaçırır, tek yolu bâtıl olarak görür. Hz. Âdem (as) da zamanında hakikati kaçırır ve yasak ağacı talep eder hâle gelir. Hz. Âdem (as)’dan bu yana şu gerçek hiç değişmez: İnsanın olduğu yerde irade vardır. İradenin olduğu yerde hata vardır. Allah Hz. Âdem (as)’ı sınadı. O da iradesini kullandı. Sonra yine iradesini kullanıp hatasını telafi etti. Çünkü sınanma yeri olan dünyada bize hata yapma iradesini veren de telafi etme iradesini veren de Allah’tır.
“Hata yapmak
fırsatını Adem’e veren sendin
bilmedim onun talihinden ne kadar düştü bana.” (*İsmet Özel, Münacaat)
Bazen Allah’ın istemediği davranışlarımız olur, hatalar yaparız. İlk insandan beri huyumuzdur hata yapmak. Yaptığımız hataları bazen kendimizle öyle özdeştiririz ki kendimizi hatanın bir parçası olarak veya kendimizin bir parçası olarak hatayı görürüz. Halbuki ne olursa olsun insan hatasından büyüktür. İnsan yaratılmışların en şereflisi olarak bu dünyada yaratılmıştır ve yeryüzünün halifesi olma potansiyelini hep içinde taşır. Bu potansiyel zaman zaman hata olarak tezahür edebilir ancak potansiyel hep oradadır. Allah insanı bu kabiliyetle yaratmıştır. Dağların dayanamadığı² hakikati insanın kaldırmasının arkasındaki potansiyeli kaçıran ve kendine bu gözle bakamayan kişi kendini, bazen işlediği hatadan ibaret olarak görebilir. İşlediği hatayı üzerine etiket olarak yapıştırabilir. Halbuki insan olmanın hamurunda vardır hata yapmak. Hata yaptıktan sonra o hatadan geri dönme ve ona tövbe etme imtihanımız başlar. İnsan üzerine yapıştırdığı hata etiketiyle umutsuzluğa kapılabilir. Allah’ın her şeyi yaratmasının sebebi olan insan³ Allah’ın ona verdiği değerin milyonda birini veremez kendine. Allah’ın sevgisini ve rahmetini hissedemez. Kaybolmuş hisseder çünkü aslında Allah’ın rahmetine en çok muhtaç olan kişi hata yapan kişidir. Kul hata yaptıktan sonra Allah kulunun telafi etme ve tövbe etme gayretine bakar. O esnada kendine hata etiketini yapıştıran ise imtihanı bir kere daha kaybeder. Halbuki insanı en iyi onu yaratan tanır. Dünyanın bile yaratılmasındaki sebep perdesi hata üzerine kuruludur.
Bazen de insanlar bize Allah’ın istemediği davranışlar sergileyebilirler. Üzülürüz, kalbimiz kırılır, ağlarız; haksızlığa uğrarız, daha çok ağlarız. Kalp kırılması hayata bakışımızı kırar adeta. Sonra bu kadar üzüldüğümüz için kendimize kızarız belki de. Bir de buna üzülürüz. Sonra üzülme döngüsünden çıkmamız iyice zorlaşır. Bu döngüden biz çıkmayı talep etmezsek kimse de bizi çıkaramaz zaten. Başka birisinin bize karşı işlediği hatanın sonucu olarak biz böyle iç hezeyanlar yaşarken işlediği hata sebebi ile onu etiketleyebiliriz. Yaptığı hata ile o kişiyi sonsuza dek yargılayabilir ve kendi içimizde ona infaz verebiliriz. Bize hata yapan kişiye bu şekilde haddini bildirip ona telafi etme fırsatı vermeyebiliriz. Sonsuza dek ondan ümit keserek ona, bize yaptığını ödetebiliriz. Ne de olsa bir insana yapılacak en büyük kötülük ondan ümit kesmektir, değil mi? Biz ise ona daha iyi bir insan olma alanı tanımadan yaptığı hatadan dolayı ona yeterince kötü olduğunu hissettirebiliriz. Ama ya, hata işlediğimizde Allah da bize böyle davransaydı ne olurdu? Ya da Hz. Adem (as) hata işlediğinde Allah onu affetmeseydi veya ona telafi etme fırsatı vermeseydi?
Kendi işlediğimiz hataları üzerimizde etiket olarak taşıyıp daha iyi bir insan olma ihtimalimizi gözden kaçırmayalım derken hata yapan bir başkası için de aynı perspektifi kazanmak Allah’ın boyası ile boyanmak değildir de nedir?⁴ Allah’ın bizden umut kesmediği gibi çevremizdekilerden umut kesmemek, işledikleri hatalara inat onların yarın daha iyi bir insan olabileceğine inanmak Allah’ın eşrefi mahlukat bünyesinde yarattığı potansiyele inanmak değildir de nedir? Günahı ve günah işleyen kimseyi ayırmak, günaha şiddetle karşı olmak ve kesinlikle doğrudan yana taviz vermemek ama insana dair umudunu kaybetmemek de imana dahil midir? İnsana dair umudunu kaybetmemeye çalışırken, günah ile günah işleyeni ayırmaya çalışırken, bu bağlamda kendi duygularını eğitmeye çalışırken, güzel üslupla hakkın olandan taviz vermezken, kendine bir emanet olarak sahip çıkarken, sana karşı hata işleyene “selam” deyip geçmek Müslümanlık değil de nedir?⁵
İnsan hatadan dönmeyi bildiği kadar Âdem’dir. Kendimiz dahil hata yapana hatası itibari ile etiket takmak ve bu etiketi tüm insanlığa olumsuz manada yapıştırmak zor olan değildir, kolayı seçmektir. Kendine ve tüm insanlığa dair hata ile hata işleyeni ayırabilmek umutlu Müslüman’ın direnişidir. Eğer farkında olmaz ve direnmezsek dünyanın hali bizi daha umutsuz ve daha kötümser olmaya sevk eder. İyi olmak, umutlu olmak, vazgeçmemek, iyimser olmak, güzel düşünmek ve güzel konuşmak her zaman zor olandır ve talibi azdır. Asr suresinde böyle insanlardan “müstesnalar” diye bahseder.
Müstesnalardan olmak duasıyla…
Zeynep
¹ Bakara 31. Ayet
² Mülk Suresi 2. Ayet
³ Haşr Suresi 21. Ayet
⁴ Bakara Suresi 29. Ayet
⁵ Bakara Suresi 138. Ayet
⁶ Furkan Suresi 63. Ayet
Photo by Sarah Kilian on Unsplash
Çok teşekkür ederim kardeşim, güzel bir bakış ve farkındalık. Allah hayırla mükafatlandırsın hepinizi