Hoş geldiniz Selvanur Hanım, öncelikle bize biraz kendinizi tanıtır mısınız?
2015 yılında Boğaziçi Üniversitesi Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü’nden mezun oldum. Evliyim ve bir kızım var. Öğrencilik yıllarımda editörlük, dergicilik gibi işlerde çalıştım ve bazı STK’ların iletişim komisyonlarında gönüllü çalışmalar yaptım. Mezuniyetten hemen sonra yine bir sivil toplum kuruluşunda, bu kez profesyonel çalışan olarak, kurumsal iletişim sorumlusu olarak işe girdim. Orada çalışırken iletişim ve yeni medya konularının içine daha çok dahil oldum ve günden güne bu konulara ilgim arttı. Daha sonra da yine aynı konu üzerine akademide devam etme kararı aldım. Kültürel çalışmalar programında yüksek lisansa başladım. Ders dönemini bitirdikten sonra yeni medya alanına kaydım ve üniversitenin yeni medya kürsüsündeki hocalarla beraber çalıştım. Yazdığım tezin konusu ise “sosyal medya ile dönüşen muhafazakâr yaşam tarzları” idi. Bu başlığı Instagram mecrasındaki influencerlar özelinde inceledim. Halen kurumsal iletişim alanında editörlük ve sosyal medya ile ilgili işlerde çalışmaya devam ediyorum. İş hayatı ve akademi bir arada çok yoğun olmasına rağmen iki alandaki çabalarım birbirini çok besledi ve sonuç olarak içime sinen bir çalışma oldu diyebilirim.
Biraz çalışmanızdan bahsedecek olursak; blogger, influencer, içerik üreticisi gibi kavramlar artık hayatımızın bir parçası. Bugün biz daha çok muhafazakâr influencerlar ve tesettürün sosyal medyadaki temsiliyeti ile ilgili konuşmak istiyoruz. Kimseyi tercihiyle ve tarzıyla yargılamak değil niyetimiz ancak influencerların büyük bir kısmında başörtüsü, kombinlerini tamamlayan bir parça gibi duruyor. Bir de bazı kişilerin eleştirdiği, artık çok daha sık görmeye başladığımız bonesiz eşarp örtme mevzusu var. Bu çerçeveden bakınca; sosyal medyada başörtüsünün, tesettürün temsiliyeti ile ilgili sizce ne gibi problemler yaşıyoruz?
Bu soruya cevap vermeden önce şu soruya cevap vermeliyiz: Sosyal medyadaki görsel kültür, bizim kendi yaşam tarzlarımızda ne gibi değişikliklere sebep oldu? Sizin sorduğunuz sorunun cevabı da yine buraya çıkıyor bence. Instagram’daki tesettür ve tesettürlü algısı doğru bildiğimiz çizgideki tesettürden çok farklı bir yere gidiyor. Tezimde de genel olarak bu konuları Instagram’daki görsel kültür üzerinden incelemek istedim. Kendi yaşam tarzlarımızı bu görsel kültür içerisinde nasıl deneyimliyoruz? Bu sorunun cevabını ararken kendini muhafazakâr olarak tanımlayan ve tanımlamayan influencerların yazılı, sözlü, görsel içeriklerini aldım ve bütün mesajlarını tek tek analiz ettim. Bir yıl boyunca onların sıkı birer takipçisi olarak, o atmosferi gerçekten tecrübe ederek onları gözlemledim ve aralarındaki benzerlikleri/farklılıkları araştırdım. Araştırmamın sonucunda gördüm ki kendini muhafazakâr olarak tanımlayan kimseler, bu kavramı sadece bir etiket olarak kullanıyorlar. Çünkü onların ulaşmak istedikleri kitle kendini öyle tanımlıyor. Bunların dışında kalan, ana akım çizgide devam eden diğer influencerlar ile muhafazakâr influencerlar arasında pek çok benzerlik bulunuyor.
Öncelikle her iki grup da aynı trendleri ve aynı yöntemleri takip ediyor. Bu insanlar zaten genelde birbirleriyle etkileşim içinde oluyorlar. Özellikle muhafazakâr influencerların diğer taraftaki influencerlardan ilham aldığını çokça gördüm. Bu arada bildiğiniz gibi muhafazakârlık kavramının sosyoloji, din gibi alanlarda pek çok farklı tanımı var. Ben hem çalışmamda hem de bu röportajda “muhafazakâr instagrammerlar” derken bu kavramı hepimizin günlük hayatta kullandığı manada, İslam’ın kurallarına uygun olarak yaşamaya çalışan, yaşam tarzını belirlerken dini değerleri referans alan kitleyi kastederek kullanıyorum. Bu kişileri muhafazakâr olarak tanımlarken kelimenin asıl muhafaza etme anlamını kullanmıyorum. Zaten aslında onlar kendilerini Instagram hesaplarında, bio’larında bu şekilde tanımladıkları için, böyle bir başlık altında ortaklaştıkları için ben de bu ifadeyi kullanıyorum. Önce bu hususu açıklığa kavuşturmak istedim.
Sosyal medya kültürü içerisinde, bahsettiğimiz grubun yaşam tarzı anlayışının da yıldan yıla doğal bir değişime ve dönüşüme maruz kaldığını gözlemledim. Bu kültürün içinde kim olsa bir şekilde dönüşecektir zaten, başörtülü olsun veya olmasın. Başörtülü olmayanların veya toplumun genel dönüşümü üzerinden de ayrıca konuşulabilirdi. Bu da sosyal medyanın şu özelliğinden kaynaklanıyor: Bireysel olarak normalde yapmayı tercih etmeyeceğimiz bazı şeylerin sosyal medyada hep beraber yapılıyor olması, bize bunları normalleştiriyor. Buna en güzel örnek mahremiyet ve özel hayatın gizliliği konusu olabilir. Sadece muhafazakâr kesimde değil, çoğu sosyal medya kullanıcısında mahremiyet algısındaki değişimin ne kadar hızlı bir şekilde ilerlediğini görüyoruz. Birkaç sene önce yadırgadığımız bazı durumlara şimdi ne kadar ılımlı baktığımızı kendimizde de görebiliriz. Instagram kullanımının yaygınlaşmasından sonra ortaya çıkan bir problemden bahsediyoruz. Ben bunu problem olarak tanımlıyorum da diyebilirim. Mahremiyet anlayışımızdaki tüm bu hızlı dönüşümler, aslında tamamen o yeni medya kültürünün içinde hayatta kalabilmek için yapılıyor. Hatta kişiler bir yerden sonra bunu o kadar çok içselleştiriyor ki bu, onların yeni yaşam tarzı haline geliyor.
Mesela, başörtüsü modasının temsiliyetini sürdüren influencerların birçoğu da, sosyal medyadaki profilleri için “Bu aslında ben değilim ama böyle gözükmem gerekiyor” gibi kaygıya sahip değiller, tamamen öyle bir hayatı istedikleri ve bunu bir yaşam tarzı haline getirdikleri için sürdürüyorlar. Bu yanlış temsiliyetlerin doğruluğunu sorguladığımız zaman da, sosyal medya kültürünün bizim tüm değerlerimizi ve kurallarımızı değiştirip, dönüştürerek kendi potasında erittiğini görüyoruz. Bunu, önümüzdeki yıllarda çok daha fazla dönüşerek devam edecek toplumsal bir değişim süreci olarak gözlemliyorum.
Bu toplumsal değişimin hızını anlayabilmek için kendi babaannelerimizi düşünelim. Babaannelerimiz için değişim çok yavaş bir süreçti. Örneğin bugün bir babaanne geçmişine baktığında, 50 senesini hep aynı şeylerle geçirdiğini hatırlayacaktır. 50 sene sonra artık 80 yaşına geldiği zaman bir şeylerin, onun takip edebileceğinden çok daha hızlı dönüştüğünü görmeye başladı ve bunun hayretini yoğun bir dozda yaşadı. Ama bizim için durum böyle değil. Bizde değişim ve dönüşüm o kadar hızlı ki, beş sene önce normal olan bir şey bugün anormal olabiliyor ya da tam tersi. Biz bunun hayretini bile çok hızlı yaşıyoruz. Sonra onu unutuyoruz, bambaşka bir şeyi kendimize gündem ediyoruz, sonra onu da unutuyoruz. O unuttuklarımız, sanki 100 yıl önce yaşanmış gibi uzak geçmişte kalıyor. Tüm bunlar günümüzde dijitalleşmenin geldiği noktanın getirdiği sonuçlar. Bu hız çağında bilginin yolculuğu da insanı şaşırtan bir boyuta geldi. İnsanlığın başından 2003 yılına kadar dünya üzerinde üretilen ve yayılan bilgilerin bir bilgisayarda kapladığı alan 5 milyar GB iken, 2010 yılında 5 milyar GB’lık bir bilgiyi iki günde üretir hale geldik dünya olarak. Geldiğimiz noktada sadece bugün üretilen bilginin kapladığı alan geçmiş bilgilerin tümünü geçiyor. Tüm bunları düşününce yaşadığımız dönemin çok farklı bir zaman olduğunu düşünüyorum.
Peki, sizce sosyal medyada başörtülü modellerin bu kadar fazla olmasının sebebi tesettürlü kadınların içinde eksik kalan(!) bazı şeyleri yapabileceğini göstermek olabilir mi?
Tesettür, biz Müslüman kadınların günlük hayatında uygulamak için gayret gösterdiği ibadetlerden birisi. Diğer ibadetlerden farklı olarak; görselliğe dayanan bir ibadet olduğundan görsel kültürün içindeki moda, mahremiyet ihlali gibi hususlarla beraber tesettür de daha fazla gündeme gelen bir Müslüman pratiği oldu. Günümüzde her şey görsel bir değer, bir anlam taşır hale geldi. Dolayısıyla da görsel sunum, benlik sunumu, selfie kültürü çok fazla önem kazandı. Kelime manası “örtmek” demek olan tesettürü pratik etmeye çalışan bir kadının da bu noktada imtihanı daha da zorlaşmış oldu. Öncesinde bizler tesettürü hayatımızda nasıl uyguluyorduk? Kıyafetlerimizi giyip, başörtümüzü takıp dışarı çıkıyorduk. Bugün ise, her şeyin her zaman özellikle gösterildiği ve sunum haline getirildiği bir dönemde yaşıyoruz. Mesela, böyle bir ana akım içerisinde ben sosyal medyada içerik üretmeye çalışmasam ve sadece işimle, evimle ilgilensem insanlara ulaşamamış, kendi sınırlı çevremde kalmış olurum. Sonra da sosyal medyada hiçbir vasfı olmadan, yanlış bilgiler vererek kitleleri etkileyen insanlar hakimiyet kazanır ve bu insanlar milyonlarca takipçilerinin karar ve hareket mekanizmalarına kolayca dahil olurlar. Bu kişiler adı üstünde influencer (etkileyen). Aynı pencereden baktığımızda, başörtülü kadınların da kendilerini sosyal medyada temsil etmek istemeleri çok anlaşılabilir, insani bir dürtüden kaynaklanıyor olabilir. Bugün başarı dahil pek çok şeyin yolu öz sunum kabiliyetinden geçiyor. Önemli olan neyi nasıl sunduğumuz, bu kültürün içinde özgün kalabilmeyi başarıp başaramadığımız bence.
Bununla bağlantılı olarak teziniz için yaptığınız gözlemler çerçevesinde, muhafazakâr olan ve olmayan influencerlar arasında ne gibi benzerlikler ve farklılıklar var?
Gözlemlediğim kadarıyla ilk olarak; görsel, yazılı ve sözlü paylaşımlarda tamamen bir benzerlik ve örtüşme var. Paylaşımlar o kadar birbirine benziyor ki görseldeki kişiyi görmeseniz kimin paylaştığını anlayamazsınız. Mesela bir gün, bir kozmetik market hepsine reklam vermişti. Ben o dönemde hepsini takip ettiğim için bunu çok net anlayabiliyordum. Diyelim ki reklam verilenlerden 10’u muhafazakâr, 10’u değil; storyleri bir açıyorsunuz, arka arkaya hepsi aynı ürünü tanıtıyor. Dolayısıyla Instagram kültürü içerisinde özgün içerik bulmak pek mümkün olmuyor. Onun dışında, bir yerden sonra yaşam tarzları birbirine çok benziyor. Bu mecra içinde insanlar kendisini farklı şekilde nitelese de -“ben muhafazakârım, ben Atatürkçüyüm, ben sosyal demokratım ya da ben muhafazakârlara karşıyım” dese de- herkes günün sonunda Instagram kültürünün içinde aynı yerde duruyor. Tabii ki, Instagram business (iş) özelliklerinden yararlanma, yani Instagram’ı bir iş yeri olarak görmeleri de bir diğer ortak noktaları. Instagram’a ilk olarak para kazanma aracı olarak bakınca da bazı değerler arka planda kalıyor. Mesela kendi Instagram kullanımımdan örnek vermem gerekirse, ben sosyal medyada bir şeyi eleştireceğim zaman o şeyin fotoğrafını koysam çok hızlı şekilde yayılacağını biliyorum; sansasyon yaratacağını, daha çok tıklanacağını, böylece daha çok kişiye erişeceğini. Ama kendi değerlerimi koruyabilmek ve o şeyin fotoğrafını daha fazla insana yaymamak için koymuyorum, haliyle çok daha az insan paylaşımımı görüyor. Benim muhafazakârlıktan, özgün olmaktan, değerlerini korumaktan anladığım bu. Influencer dediğimiz kişiler bunu böyle yapmıyor. Ondan maksimum verimi alabilmek için her türlü yöntemi uyguluyor, bu da hepsinin ortak bir noktası. Bu bağlamda da, Instagram kültürü kurallarına sadakat, özel hayat paylaşımları ve benzer markalardan reklam alıp benzer modaları takip etme muhafazakâr ve muhafazakâr olmayan influencerların diğer ortak noktaları.
Farklara geldiğimizde ise, muhafazakâr influencerlarda dini değerlere dair paylaşım yapma konusundaki isteksizlik çok dikkat çekiyor. Ramazan ayında veya diğer dini günlerde bile bir paylaşım isteksizliği var. “Muhafazakâr yaşam tarzı” ismini sadece bir kıyafet modası anlamında alıyorlar ve kendileri gibi giyinmek isteyen kişilere erişmek için bu isimlendirmeyi kullanıyorlar. Bununla beraber, çoğunlukla muhafazakâr hayat tarzından bir sunum veya paylaşım göremiyoruz. Bir diğer açıdan, muhafazakâr olmayan kişilere baktığımızda ise onlarda göreceli olarak bir rahatlık söz konusu, her konuda çok açık ve net bir şekilde kendi görüşlerini ifade edebiliyorlar. Mesela analiz yaptığım dönemde belediye seçimleri vardı. Bazı muhafazakâr influencerlara bu konuda soru gelmesine rağmen “Hayırlısı olsun, bu benimle ilgili değil” gibi muallak cevaplar verirken; muhafazakâr olmayanlar, tuttuğu partinin sloganını her paylaşımında kullanacak ve gittiği mitingden paylaşım yapacak kadar rahat davranabiliyordu. Aslında onlar, “Ben böyleyim, beni böyle takip edin” diye bir algıyla takipçilerinin tepkisinden daha bağımsız bir şekilde kendini ifade edebilirken, muhafazakâr influencerların biraz daha herkes tarafından kabul edilme, tartışmalı konulara girmeme; sadece tesettür modası, giyim, makyaj gibi konularda paylaşım yapma gibi bir tutumları olduğunu gözlemledim. Bu çok önemli bir nokta. Neden böyle diye sorabiliriz. Muhafazakâr kesimin nasıl bir psikolojik arka planı var da kendini sürekli kabul ettirme, karşı tarafa beğendirme ve daha çok insana ulaşmak için kendi hayat tarzından, düşüncelerinden taviz verme gibi bir durum söz konusu oluyor?
Bu durum sadece sosyal medya kültürüyle alakalı değil galiba, biz bunu günlük hayatımızda da tecrübe ediyoruz. Bir ortamda muhafazakârlar çoğunlukta bile olsa karşı olanların sesi daha gür çıkabiliyor, sıra muhafazakârlara geldiğinde ise söylemler daha çekinik kalabiliyor.
Bunun arkasında araştırılması gereken bir sürü neden olabilir. Benim yorumum ise şöyle: Dinini yaşamaya çalışan bazı Müslümanların kendini kompleks içerisinde hissetmesine sebep olan şey ortak hafızamızda yer alan bazı toplumsal travmalar olabilir.
Bizler birebir yaşamamış olsak bile önceki nesillerin ya da yakınlarımızdaki insanların yaşadığı şeyleri görmemiz, bunlardan etkilenmemiz ve hala aşamıyor olmamız belki de çok normal. Aslında etrafımızda başını açan bazı kişilere baktığımızda da birebir aile baskısı veya başörtü sorunu yaşamamış olabiliyor, ancak konuşmalarına baktığımızda hep onlardan etkilendiklerini ve bahsettiklerini görebiliyoruz. Bir olay olduğunda birebir yaşamamış bile olsam ben çok etkileniyorum. Müslümanlara ya da başörtülülere sosyal medyada bir laf söylendiğinde hepimiz bundan etkileniyoruz.
Evet, biz de genç nesil olarak bireysel ve toplumsal travmaların izlerini az ya da çok üzerimizde taşıyor gibiyiz. Allah hepimize hak olan konularda sesimizi gür çıkarabilmeyi nasip etsin. Az önce muhafazakâr olan ve olmayan influencerların ürettikleri içeriklerde bir fark olmadığından bahsettiniz. Peki, bizi orada farklı kılan ne olabilirdi?
Instagram’da bildiğiniz üzere farklı alanlarda içerik üreten kişiler de var. Sosyal medya genelinde ve Instagram özelinde farklı kategoride paylaşımlar var. Kategorilere baktığımızda, pek çoğunun yaşam tarzı ile alakalı olduğunu görüyoruz; moda, makyaj, araba, spor, sanat, aile, ilişki gibi. Bu kategorilerde kişiler hayatlarından kesitler sunuyorlar.
Burada başörtülü kadınların çoğunun moda ve makyaj kategorilerinde içerik ürettiğini ve tükettiğini görüyoruz. İşte bu biraz düşündürücü. Mesela neden bizim sanatla alakalı paylaşımlar yapan, yüz binlerce takipçili, başörtülü influencerlarımız az veya hiç yok? Ya da neden biz yeni kategoriler üretemedik ya da üretemiyoruz? Belki üretiyoruz ama neden bunlar kategori olacak kadar rağbet görmüyor? Bu bağlamda bilinçli kullanıcıların, sosyal medyada olmasını ve içerik üretmesini çok kıymetli buluyorum.
Bunlara ek olarak sosyal medyada inanılmaz bir fan kültürü var. Eskiden televizyondaki ünlülere hayranlık duyulurdu, onların hayatları merak edilirdi. Geleneksel medya da bu insanların ulaşılamaz olarak algılanmasına katkı sağlardı. Ayrıca tek yönlü bir iletişim söz konusuydu. Ünlüler TV aracılığıyla bize ne söylerse biz onu alır ve kabul ederdik. Sosyal medya ile beraber ünlü ve hayranı arasındaki iletişim tipi monologdan diyaloğa geçti. Böylece ünlü kişi ile takipçisinin karşılıklı etkileşime girmesi çok kolaylaştı. Dolayısıyla yeni bir hayran kültürü oluştu. Başörtülü influencerların takipçilerine baktığımda da genelde lise ve üniversite çağındaki genç kızlar olduğunu görüyorum. Bu çok önemli bir nokta. Çünkü bu öyle bir mecra ki sesinizi duyurabilir, kitlelere ulaşabilir, bir misyon üstlenebilir ve hayırlara vesile olabilirsiniz. Bu kadar örnek olabilecek imkan varken başörtülü kadınların daha çok moda, makyaj ile ön plana çıkması beni üzüyor.
Şimdiye kadar hep influencerlar açısından konuştuk. Biraz da takipçiler açısından durumu değerlendirecek olursak takipçilerin bahsettiğimiz popüler içerikleri bu kadar tüketmesinin altında yatan sebep sizce ne olabilir? Mesela hepimiz İslam’ı uygulamak konusunda hassasiyet göstermeye çalışıyoruz ama Instagram hesaplarımızda pek çoğumuz o popüler hesapları takip ediyoruz. Acaba biz veya diğer takipçiler içimizdeki hangi boşluğu onları takip ederek doldurmaya çalışıyoruz?
Çok güzel bir soru. Ben de bunu araştırmam boyunca düşündüm. Belki de çok genel olarak “yasak olan ilgi çeker” anlayışı olabilir. Bu çok temel dürtülerimizden birisi. Burada aslında tüketim kültürünün yeni bir ayağı olan sosyal medya; geçmişten gelen televizyon kültürünün, tüketim endüstrisinin avantajlarından beslenmeye devam ederek üstüne bir de dijitalleşmenin ve görsel kültürün sağladığı hızlı yayılma ve her kullanıcının üreticiye dönüşme imkanı gibi artıları da bünyesine katarak durumu bu noktaya taşıyor. Böyle bir resimde, siz sadece bir tüketici olarak kalıyorsanız eğer o zaman muhakkak “her şeyi” tüketiyorsunuz, ince eleyip sık dokuyamıyorsunuz. Dolayısıyla takipçilerin bu kadar yoğun şekilde takiplerinin arkasında elbette ki tüketim endüstrisinin içerisinde ve her şeyiyle kapitalist bir dünyada yaşıyor olmamızın etkisi var. Bir de mesela, incelediğim her iki gruptan hesaplarda da tüketime teşvikle ilgili o kadar çok paylaşım yapılıyor ki takipçi kitlesinin buna kayıtsız kalması çok zor. Mesela, muhafazakâr influencerlardan biri “Hayat kısa, o çantayı al” yazarak paylaşım yapmıştı. Aslında tanım olarak baktığımızda muhafazakâr yaşam tarzı dediğimiz şey “Hayat kısa, o yüzden o çantayı alma” felsefesi olmalıdır. Bu yüzden kendisine muhafazakâr diyen ve muhafazakâr bir yaşam tarzına sahip olduğunu iddia edenlerin böyle paylaşımlar yapması, bu kavramların içinin ne kadar boşaldığını gösteriyor. Ve yine konuştuğumuz gibi isim olarak muhafazakâr yaşam tarzını bir etiket olarak kullansa bile altında ürettiği içerik tamamen yeni medyanın etkisiyle dönüşen yaşam tarzı anlayışıyla paralellik gösteriyor. Yeni medya kültürüyle beraber; hepimizde anlayışlarımızın, zevklerimizin, tercihlerimizin birbirine benzemek durumunda olduğu gibi bir yanılgı oluştu. Mesela bir görseli o kadar çok kişi beğenir ki “bunda güzel bir şey var herhalde” deyip, belki biraz da eksik kalmamak için siz de beğenirsiniz. Bir zaman iki zaman sonra, beğendikleriniz sizin gerçek zevklerinizi oluşturmaya başlar.
Bu noktada şunu da eklemek istiyorum, içimizden bazılarının şöyle bir yanılgısı var: “Ben bakıyorum, izliyorum ama etkilenmiyorum”. İzlediklerimiz, dinlediklerimiz, görüştüğümüz insanlar bizi biz yapan etmenler. Hani bir söz vardır: “Sık görüştüğünüz 7 kişinin ortalamasısınız” derler. Dolayısıyla bütün bu takip ettiklerimiz, baktıklarımız, bir gecede bir sezonunu izlediğimiz diziler, takip listemizdeki influencerlar… Bir süre sonra bunların bir ortalaması olmuş oluyoruz. Yani “ben öyle değilim” demek bana kalırsa bir savunma mekanizması oluyor. Eğlenceli zaman geçirmek amacıyla, kendimizce belirleyebileceğimiz sınırlarımızı aşarak tükettiklerimiz, bir yerden sonra bizim gündemimizi oluşturuyor ve gözümüzde normalleşmiş oluyor. Mesela ben tezim bittikten sonra bütün influencerları takipten çıkmıştım, çünkü onlara bakıp tüketmeye teşvik oluyordum ve daha çok satın almaya başlıyordum. Benim de tam o renkte bir şala ihtiyacım vardı çünkü, değil mi? 🙂 Sonuçta ben de tüketen bir insanım. Onları akademik niyetlerle takip ederken bazı zamanlar akıntıya kapıldığımı hissettiğim oldu, bunu bütün samimiyetimle bu röportajı okuyacaklarla paylaşmak isterim. Onları takipten çıktıktan sonra fark ettim ki, alışveriş sitelerinde gezme oranım epey azaldı. Demek istediğim şey, bundan tamamen kaçmak diye bir şey söz konusu değil. Biz de bunun içerisinde var olmaya çalışıyoruz. Var olmaya çalışırken de istemeden de olsa bu görsel kültürün ögeleri ile besleniyoruz. Tezimin sonunda ayrıca ben şu sonuca da ulaşmıştım: Sosyal medya kültürü içerisinde farklı bir söz söylemeye çalışırken ve “diğerlerine” benzememeye çalışırken o kültürün içine tam dahil olamıyorsunuz aslında, yani o kitleyi kazanamıyorsunuz. Instagram bile algoritmalarıyla sizin paylaşımlarınızı daha az gösteriyor. Mesela, paylaşımınıza direkt olarak yüz fotoğrafı koyduğunuzda çok daha fazla kişiye gösteriyor, böyle bir algoritma. Dolayısıyla siz orada var olmak istiyorsanız bunları sunmak zorundasınız ve bir yerden sonra da bu durum, herkesin kişisel hikâyesiyle birlikte böyle bir sonuca kapı aralıyor.
Çok haklısınız, influencerların reklamlarına sürekli maruz kalınca etkilenmek işten bile değil. Sona yaklaşırken, Müslüman bir sosyal medya kullanıcısına nasıl bir görev düşüyor sizce?
Sosyal medya kullanırken bilinçli olmak adına önemsediğim birkaç nokta var. Birincisi: bize sunulanları farkındalık sahibi bir gözle okumak, yani her gördüğümüze inanmamak. Hucûrat Suresi 6. ayette, bir fasıktan haber geldiğinde hemen inanmamamız gerektiğine dair Allah’ın uyarısı bulunuyor. Sosyal medyada aslından çoğaltılan bilgiler, haberler, linç kültürünün bir parçası olmak, çok kolay bir şekilde klavye mücahitliğine girmek… Genel olarak sosyal medyada karşımıza çıkanlara biraz daha mesafeli yaklaşmayı bilmek gerekiyor.
İkinci nokta ise sosyal medya kanallarının birer tüketim aracı olduğunun farkında olabilmek. Bir söz vardır: “Eğer bir ürün bedavaysa orada ürün sizsinizdir.” Bu noktada yine bilinçli olmak gerekiyor.
Bu bağlamda benim gençlere tavsiyelerim şöyle olabilir: Sosyal medyada takipçi olmaktan, tüketici olmaktan biraz daha çıkıp üretici olmak için gayret etmek gerekiyor. Bu mecralarda faydalı olarak neler yapılabilir diye düşünmek çok önemli. Yine sosyal medyada geçirilen vakti verimli kullanmaya çalışmak konusunda özen göstermemiz şart. Ayrıca takip ettiklerimize benzeyeceğimizi de unutmamak gerekiyor. İnsan olduğumuzun, acziyetimizin farkına varmalı; karşılaştıklarımızın ruhumuzda açacağı yaraların, rahatsızlıkların farkında olmalıyız. Her uzvumuzun ahiret gününde dile geleceğini unutmamak… Mesela ben eskiden hatırlıyorum, radyoda şarkı dinlerken eğer o şarkıda müstehcen bir kelime geçiyorsa diğer frekansa geçilirdi, dinlenmezdi. Biz böyle ailelerde yetiştik. Şimdi ise ne bizde, ne ailelerimizde aynı hassasiyet kaldı. Bize orada hangi öğreti yerleştirilmişti? “Ahiret gününde kulağın senden hesap soracak. Sen nasıl bunu dinlersin!?” Böyle bir yaşam tarzı anlayışından şu an geldiğimiz noktaya bakınca görüyoruz ki büyük bir dönüşüm içindeyiz. Artık çok daha tüketim odaklı, herhangi bir etiket kabul etmek istemeyen; Müslüman, muhafazakâr gibi sıfatların ortadan kalktığı, hepimizin aynılaştığı, küreselleşen bir tek insan modeline doğru gidiyoruz.
Ek olarak, linçten uzak durmak ve aşırı derecede rahatsız edici videoları izlemeyip yaymamak da bilinçli tüketici olmaya giriyor. Mesela, bir seri katilin videosunu herkes kötü yorumlarla paylaşıyor. Halbuki böyle bir videonun izlenmemesi ve bunun iyi niyetle bile olsa paylaşılıp yayılmaması gerekiyor. Çünkü bu tarz görüntüleri, zihnimizin ve ruhumuzun normalleştirmemesi gerekiyor. Çocukların oynadığı savaş oyunları da aynı riski içeriyor. Çocuklar oyunlar aracılığı ile savaşa o kadar alışıyorlar ki; savaşın dehşetini, korkusunu ve hayretini yaşayamayacak hale geliyorlar.
Çok kıymetli tavsiyeler verdiniz. Allah razı olsun. Size sormak istediğimiz bir diğer soru ise sosyal medyadaki güzellik algısı hakkında olacak. Influencerların güzellik konusundaki önermelerine bakacak olursak yaptıkları ile söylediklerinin çeliştiğini görüyoruz. Söylemlerinde kendini olduğu gibi kabul etmeyi ve sevmeyi tavsiye ederken, paylaşımlarında ise onları son derece güzel ve bakımlı görüyoruz. Bunun biz kadınlarda yol açtığı ruhsal tahribatlar nasıl olabilir sizce?
Sosyal medyada bütün influencerların birer manken/model gibi davrandığını görüyoruz. Hani mankenler bedenlerini kullanarak para kazanırlar. Yediklerine içtiklerine dikkat etmeleri gerekir, çünkü yarın işe gidecektir ve göbeğinin çıkmaması gerekiyordur. Aynen bu şekilde, influencerlar tarafından da aynı güzellik standartlarının bize dayatıldığını görüyoruz. Ben sosyal medyanın bizim en ilkel, savunmasız taraflarımızı ortaya çıkardığını düşünüyorum. Bizim en iradesiz hallerimizin ortaya çıkmasını teşvik eden, kolaylaştıran imkanlar sunuyor. Bunu sadece kadın olarak ayırmayalım; herkeste var o beğenilme isteği ama söz konusu kadın olduğunda, makyajla, kıyafetle daha çok kendini gösteriyor. Her kadının yaratılış itibari ile güzel olmak isteyen bir tarafı var. Hepimizin içinde olan beğenilme hissinin sosyal medyadaki tezahürünü en ilkel şekilde görüyoruz aslında.
Kadının reklamlarda, iletişim alanında bir meta olarak kullanılması şimdi de sosyal medya aracılığıyla devam ediyor. Sadece farklı olarak, sosyal medyada insanlar kendi kendilerini meta olarak öne sürüyorlar. Tamam, geleneksel reklam mantığında da reklamda oynamayı kabul eden bir kadın vardı ama arkasında kocaman bir reklam endüstrisi vardı. Ama sosyal medyadaki influencerların arkasında o anlamda bir endüstri yok. Herkesin kendi sayfası ve herkes istediği gibi davranabilir orada. Influencerların sadece güzellik, beden, yüz gibi unsurlarla öne çıkmayı gönüllü olarak kabul etmesi durumun vehametini gösteriyor.
Instagram’daki muhafazakâr influencerların bazı dini pratiklerine eleştiriler geldiğini görüyoruz. Linç kültürüne katkı sağlamaktan Allah’a sığınırız. Bununla birlikte, gördüğümüz bir yanlışı dilimizle ve elimizle düzeltmemiz gerektiğini meşhur hadis-i şeriften biliyoruz. Bazılarımız da bunu biraz yanlış anlıyor, sizce bu hadis-i şerife doğru bakış açısı sosyal medya bağlamında nasıl olmalıdır?
Bu şekilde sert eleştirilerde bulunan kimseler kendi içlerinde bir kısır döngüye giriyorlar aslında. Hem o influencerı takip ediyorlar hem de sürekli eleştirip kabahat buluyorlar. Zaten influencer dediğimiz insanlar bunu bir iş olarak yapıyorlar. Ben influencerlara profesyonel bir çalışan gözüyle baktığım için mesleği üzerinden şöhret kazanmaya çalışmalarını anlayabiliyorum. Bu işten para kazanıyorlar çünkü. Bu pencereden bakınca; bu insanlara yapılan eleştiriler düzeltme değil, linç etme oluyor. Ben bunu yanlış ve anlamsız buluyorum. Bizlerin burada yapabileceği en güzel şey, alternatifler üretmek ve bu alternatifleri gençlere sunabilmek. Bir başörtülü genç kadın sadece yüzünü, bedenini, kıyafetlerini göstererek veya özel hayatıyla alakalı paylaşımlar yaparak değil; farklı konularla da gündeme gelebilir, başarılı olabilir ve kitle kazanabilir.
Sosyal medyada tabii ki bizim düzeltemeyeceğimiz şeyler var. Mesela, bir savaşın en dramatik sahnesini canlı yayın gibi izliyorum ve sonrasında hiçbir şey yapamıyorum. Bu durum beni istemeden eylemsizliğe sevk ediyor ve bu da çok kritik bir durum. Böyle düşünmekten kaçınmak gerekiyor. “Ne kadar kötü şeyler oluyor, hiçbirisini düzeltemiyorum…” gibi bir ruh haline kesinlikle girmemeliyiz. Tüm gördüklerimizden feyz almayı bilmeli ve elimizden geleni yapmak için daha çok çalışmalıyız. Bunlar da hep bahsettiğim bilinçli sosyal medya tüketicisi olma hedefiyle olacak şeyler.
Kıymetli fikirleriniz vesilesiyle artık biz ve okuyucularımız bilinçli sosyal medya kullanıcısı olmaya daha yakınız bizce 🙂 Çok istifade ettiğimiz bir söyleşi oldu. Çok teşekkür ederiz. Allah razı olsun.
Ben teşekkür ederim, sizden de.
Yorum yok! İlk sen ol.